Oyle guzel yerler gordum, oyle seyler ki yasadim ki.. Anlatmak cok zor..
Hayatimda ilk kez, sinirli bir alana tikilmadan serbestce ozgur sularda yuzen bir fok gordum.. Nefes almak icin kafasini sudan cikarip neseyle yuzerken gordum onu.. Arkadaslari ile birlikte soguk sularda gemilerle yarisan liman yunuslari gordum..
Vikinglerin ulkesinin ne denli soguk, ne denli yesil ne denli sulak oldugunu gordum..
Agustos ayinda bes kat giysiyle (yun fanila, termal iclik, t-shirt, yun kazak, su ve ruzgar gecirmeyen mont, su gecirmeyen ikinci kat mont) de titrenebilecegini, daglarin tepesinde erimemis karlarin gokyuzunun mavisine, daglardaki yesile ne cok yakistigini gordum..
Dunyanin soguk kuzeyinde bu topraklarda her gununu yasayan kuzey insanlarinin neden gunese bu kadar hasret olduklarini, neden gunesi gordukleri an kendilerini parklara, acik havaya attiklarini anladim..
Yagmurun altinda sirtinda 20 kg cantayla dolasirken bile doganin insana nasil bir huzur verebilecegini ogrendim.. Daglardan suzulen selalalerin gurleyen sesinin uyurken duydugumuz tek ses oldugunda insanin nasil dinc ve mutlu uyandigini ogrendim.. Uyanip cadirdan ciktiginizda yuzunuze vuran serin ve temiz havanin ne buyuk nimet oldugunu farkettim..
Gercekten herkesin hayatinda bir kez olsun yasamasi gereken cok guzel bir deneyimdi. Bugune kadar yasadigim en konforlu, en rahat tatil degildi belki ama en farkli en guzel olaniydi kesinlikle..
Birinci gunden baslayayim ben yazmaya..
NORVEC 1. GUN: OSLO SEHIR GEZISI
Sabahin besinde basladik gunumuze, kahvaltimizi yaptik hemen havaalanina dogru yola koyulduk. Geziye birlikte gittimiz arkadaslarimizla bulustuk ve kendimizi ucakta bulduk.. Oslo’ya kadar merakla heyecanla gokyuzunden Hollanda’yi ve Danimarka’yi izledik… Oslo’ya indigimizde sonraki 6 gunun kaderi olacak yagmurlu hava bizi karsiladi. Gri gokyuzu, soguk hava cok surpriz olmasa da bizi hayal kirikligina ugratti.. Ondan sonraki bizi endiselendiren sey bagaja verdigimiz cantalarimizdan herhangi birinin eksik gelmesiydi. Cunku malum cadir, uyku tulumu, matlar yiyecekler her cantada esit sekilde bolusulmustu. Eger biri yoksa bizim kampcilik hayallerimiz suya dusebilirdi. Neyse ki korktugumuz olmadi, eksiksiz bir sekilde bagajlarimiz bize ulasti. Havaalanindan sehre gitmek icin binmemiz gereken treni anlamamiz biraz zaman aldi. Neyse ki karsilastigimiz herkes cok guzel Ingilizce konusuyordu. Ozellikle genc olanlarda hemen hemen aksansiz cok duzgun ingilizce bilgisi hemen goze carpiyor. Bir de bizi sasirtan baska birsey de Norvecce’nin bu kadar Hollandaca’ya benziyor olmasiydi.. Havaalanindan sehre gitmek icin iki tren hatti mevcut, biri oldukca hizli ve direk hat.. Digeri banliyo trenlerinden ve daha nadir saatlerde var. Hizli olan tren tek yon tek kisi 200 NOK (25 euro) oldugu icin biz once digerine yoneldik ama ogrenci kartlarimizin trenelerde geciyor olmasindan yararlanarak 200 NOK (norvec kronu) yerine 80 NOK vererek hizli trenle 25 dakikada sehire vardik. Sehre vardigimizda yaklasik 10 derecelik hava sicakligi ve deli gibi yagan bir yagmur vardi. Hemen turist danismaya giderek sehir haritamizi ve sehirdeki tum ulasim araclari (tramvay, metro, otobus, tekne) icin gecerli olan 60 NOK (8 NOK = 1 euro)luk bir gun gecerli olan kartlarimizi alip kalacagimiz kamp alanina gitmek icin otobuse bindik. Ekeberg tepesinde olan kamp alani fena degildi, oldukca kalabalikti. Bircok karavan ve cadir vardi vardigimizda. Hemen yagmurun altinda cabucak cadirlarimizi kurduk, esyalarimizi birakip, yeniden sehre donduk gezmek icin.. Sehir zaten aman aman cok buyuk degil. Hatta bence cok guzel de degil. Sehrin merkezinden ana caddesinden kathedralin onunden gecip yurumeye basladik. Eskiden Danimarka kralinin yazlik saray olarak kullandigi simdiki Norvec krali V. Harald’in sarayina karsidan bir bakis atip, belediye binasini gormeye limana gittik.
Norvecin kendine has kahverengi bir peyniri var ve belediye binasinin ozelligi de sanki bu peynirden iki dilim kesilip yanyana koyulmus gibi gozukuyor olmasiymis. Gerci biz pek benzetemedik.
Sonrasinda limandan kalkip Bygdy yarimadasina giden teknelere bindik.
Tekneden indigimizde yagan yagmur, gidecegimiz Viking gemilerinin sergilendigi muzeye kadar bizi sirilsiklam etti. Uzerimde iki kat su gecirmeyen (ki bugune kadar hic gecirmediler) cekete ragmen, icimdeki t-shirt bile islanmisti. Muze de oldukca kucuk, icinde 3 adet gercek Viking gemisi ile vikinglerden gunumuze ulasan gunluk esyalar sergileniyor.
Viking gemileri tam anlamiyla kocaman sandallara benziyorlar. Bu sandallarla taaaa Bagdat’a kadar vardiklarini hesaba katarsak, epey dayanikli epey guclu insanlarmis bu Vikingler.. zaten tarihteki bazi belgelerde oldukca uzun ve yapili olduklari da yaziyor. Zaten gunumuz norveclileri de dunya siralamasinda ust siralarda bildigim kadari ile uzun boyda.. Vikingler Rusya uzerinden nehirlerde ilerleyerek Istanbul’u bile kusatmislar ama alamamislar.. Bu vikinglerin baska bir adlari da “Northman” yani kuzey adami.. Gronland’i fethedenler de Vikingler.. Hatta Amerika’nin da Columbus’dan 500 yil once Vikingler tarafindan fethedildigi dusunuluyor. Simdi Kanada’ya bagli New Foundland adasinda da kisa sureli bir yerleskeye sahip olmuslar.. Aslinda bu dayaniksiz gozuken sandallarla bu kadar uzun kesiflere girismis olmalari, hatta bunlari basarmis olmalari gercekten buyuk basari. Hristiyanligin ulkelerine girmelerinden once bir tur Germanic pagan olan Vikingler, hristiyanligin etkisi ile denizdeki guclerini kaybetmisler.. Protestan kilisesinin Lutheran bolumune bagli olan norveclilerin kendilerine ait bir Norvec kiliselerin de bulunmakta. Ama yapilan bir arastirmaya gore diger batili Avrupa ulkelerine gore en az dindar olan ulke norvec.. Nufusun %9’u ateist, %36’si dindar ve %46’si kendilerini iki gruba da dahil etmediklerini soylemis yapilan ankette.. Zaten Bati Avrupa (Almanya, Fransa, Belcika gibi) ulkelerinde oldugu gibi dinin etkisini gunluk hayatta gormek oldukca guc Norvec sehirlerinde..
Viking gemi muzesini gezdip ciktigimizda gunes bize yuzunu bir yarim saat kadar gosterdi neyse ki.. Kurudugumuz icin mutlu bir sekilde bir market arayip bulduk aksam yemegimiz icin ekmek ve oraya has peynirlerden aldik biraz. Sonrasinda da kampimizin yolunu tuttuk, aksam yemeklerimizi yedik. Soguk havada usumemek icin uyku tulumlarimiza girip uyumaya calistik. Calistik diyorum cunku ben uyuyamadim. Genelde cadirdaki ilk gecede bana oluyor boyle.. Disardan gelen sesleri, yagmurun surekli “tip, tip” diye cadira vuran damlaciklarini dinledim.. Neyse ki 3’ten sonra tuvalete giderken gordugum bulutsuz ve yildizli gokyuzunu gordukten sonra gunesli bir sabaha uyanma hayali ile uyumusum..
devami gelecek..
Turist olmak iyi de, yasamak cok zor olsa gerek. Buranin havasina hala alisamamisken. Gerci buyuk de konusmamak gerek. :)
YanıtlaSilben belcika icin soguk ve kasvetli diyordum, ama belcika ne sicak ulkeymis dedik surekli kendi aramizda, halimize sukrettik. Kuzey ulkelerinde intihar oranlarinin bu kadar yuksek olmasi, depresyonun yaygin olmasi kesinlikle gunes gormemekle yakindan ilgili bence. Turist olarak kesinlikle gorulmeli ama heralde ben de yasayamazdim o kadar kuzeyde gizemcim..
YanıtlaSilYazının devamını dört gözle bekliyorum (ben hiç kamp yapmadım ama anlattığın bir doğada herhalde sızlanmadan yapabilirim gibime gelio... hmm?) Güneş, yağmur, soğuk hakkındaki yukarıda yazdıklarınıza da 100% katılıyorum.
YanıtlaSilevrencım harıka bır gezı olmus o kadar merakla beklıyorumkı yazının gerısını ve fotografları. Bol bol foto koy olurmu. sevgler...
YanıtlaSilNe güzel gezmişsiniz Sevgili Evren, çok da güzel anlatmışsın. Sindire sindire okumak için sonra tekrar uğrayacağım ama şu kadarını söyleyeyim ben de yaşayamazdım herhalde güneşin unuttuğu bu topraklarda. Burada azıcık hava kapatsa ruhum sıkılıyor benim. Devamını da bekliyorum:)
YanıtlaSilSevgilerimle...
Asli, kampcilik gercekten basta zor gibi gorunuyor ama bu kadar guzel bir yerde herseyi tamamen yasamak icin doganin icinde olmak en guzeli..
YanıtlaSilEcecim, gerisi geliyor.. cok yogun yasadik 6 gunu o yuzden foto da cok..
bocuruk, ben belcikadan sikayet ediyordum ama artik sukur diyorum daha kotusu de varmis diye..
Merhaba,
YanıtlaSilOncelikle yazin icin tesekkur ederim. Norvece gelmeden once okudum ve acicasi hem hayran kaldim hem de korktum biraz(:
Simdi uzunca bir zamandir Norvecte yasiyorum ve cok soguk olmasina ragmen insan belli bir sure sonra alisiyor. Hatta Istanbula gittigimde o trafige gurultuye ve kirli havaya nasil alisacagimi dusunuyorum.
Ve bazi guzellikleri gordukten sonra kesinlikle onlardan kopmak istemiyorsun(:
Bence burasi her insanin hayatinda en az bir kere gormesi gereken bir yer ve sanirim yasamasinin da cok kotu olmadigi soylemek istedim yani Istanbulda yagmurlu havada yataktan cikmak istemeyen bir insan olarak alistim:D
bende norveçe gittim ben özellikle gitmek isteyenlere...küçük bir kasaba olan roros önereceğim...çok şirin çok tatlı bir yer...çok güzel bir türk restoranı da var milano restoran isminde....bence norveçe gidenlerin görmesi gereken bir yer roros
YanıtlaSil