Cok sevdigim bir reklamin slogani idi bu. Ama gercekten bu adamlar caliskanliklari sayesinde her isin altindan kalkmislar. 1940'larda bu ulkenin acimasizca atom bombalarina hedef olmus olmasina ragmen bu kadar kalkinmis olmasi bence takdir edilmesi gereken birsey. Sosyal yasamlari konusunda soylenecek soz yok, o ayri. Ozellikle kadina verilen deger cok alt seviyelerde, o konuda Ataturk'un bizlere vermis oldugu haklara, ayricaliklara sukretmek lazim. Yoksa biz de hala erkek otur demeden oturamayan, kalk demeden yerinden oynayamayan kisiliksiz yaratiklar olacaktik. Kanada'da cekik gozlu nufus orani epey yuksek ozellikle benim yasamis bulundugum Vancouver'da (%35 civarindayddi sanirim). Bizim labda calisanlar da vardi. Laboratuvar ortaminda oldukca sessiz, kendi kendine olan bir arkadasin esinin yaninda ne kadar sert ve maco oldugunu gordukten sonra cok sasirmistim. Esi de oyle guzel, oyle sirin bir kizdi ki. Bizimle konusmaya, yemek yemeye hatta oturup kalkmaya bile utaniyordu. Oyle bir dengesizlik var yani Japon toplumunda.
Benim bugun yazmak istediklerim aslinda bambaska bir konuda. Takdir ettigim teknolojileri, kucucuk ulkede, her toprak parcasini degerlendirmeleri ile ilgili yazmak istiyorum. Makina muhendisi olarak benim calisma alanim uretim. Uretim konusunda belki de herkesin ornek almasi gereken bir toplum Japonlar. Bunlar zamaninda dusunmusler demisler ki bizim topragimiz az, tarim yapilmaya musait degil. Biz kendimiz yoktan varederek disari mal satamayiz. O halde ne yapacagiz, disaridan ucuz mal alacagiz, ya da hammadde ve bunu burada yuksek teknoloji urunu haline getirip aldigimiz kat kat fazlasina disari satacagiz. Ve adamlar bunu yapmislar. Cok ilginc uretim ve deney yontemleri gelistirmisler. Fabrikalarindaki yer sikintisindan dolayi herseyi yanyana dizmek yerine, ustuste dizerek kule sistemi ile calismislar. O kadar cok sey var ki aslinda, ben bu adamlarin teknolojilerini ve pratik zekalarini seviyorum.
Gecen sene bu zamanlar Eskisehir'de bir otelde kalirken, kucuk bir toplanti oncesinde televizyon izliyordum odamda. Japonlarin meshur deniz ustune insa ettikleri bir havalimanlari var onun hakkinda bir belgeseldi. Yabanci bir kanaldaydi program. O kadar cok hayran hayran izledim ki toplantiya gidesim bile gelmedi (gittim o ayri :) ) Programin sonuna gelemeden ayrilmak zorunda kaldim. O gun edindigim bilgiler ve bugun internetten biraz bilgi arayisi neticesinde elde ettiklerim ile birseyler yazmak istiyorum belki sizlerin de ilgisini ceker bu konu.
Benim bugun yazmak istediklerim aslinda bambaska bir konuda. Takdir ettigim teknolojileri, kucucuk ulkede, her toprak parcasini degerlendirmeleri ile ilgili yazmak istiyorum. Makina muhendisi olarak benim calisma alanim uretim. Uretim konusunda belki de herkesin ornek almasi gereken bir toplum Japonlar. Bunlar zamaninda dusunmusler demisler ki bizim topragimiz az, tarim yapilmaya musait degil. Biz kendimiz yoktan varederek disari mal satamayiz. O halde ne yapacagiz, disaridan ucuz mal alacagiz, ya da hammadde ve bunu burada yuksek teknoloji urunu haline getirip aldigimiz kat kat fazlasina disari satacagiz. Ve adamlar bunu yapmislar. Cok ilginc uretim ve deney yontemleri gelistirmisler. Fabrikalarindaki yer sikintisindan dolayi herseyi yanyana dizmek yerine, ustuste dizerek kule sistemi ile calismislar. O kadar cok sey var ki aslinda, ben bu adamlarin teknolojilerini ve pratik zekalarini seviyorum.
Gecen sene bu zamanlar Eskisehir'de bir otelde kalirken, kucuk bir toplanti oncesinde televizyon izliyordum odamda. Japonlarin meshur deniz ustune insa ettikleri bir havalimanlari var onun hakkinda bir belgeseldi. Yabanci bir kanaldaydi program. O kadar cok hayran hayran izledim ki toplantiya gidesim bile gelmedi (gittim o ayri :) ) Programin sonuna gelemeden ayrilmak zorunda kaldim. O gun edindigim bilgiler ve bugun internetten biraz bilgi arayisi neticesinde elde ettiklerim ile birseyler yazmak istiyorum belki sizlerin de ilgisini ceker bu konu.
1960'li yillarda Kansai bolgesi ticaret konusunda oldukca geri planda kalmaktaydi ve musterilerini Tokyo'ya kaptirmaktaydi. Bu yuzden Osaka'da yeni bir havaalani yapilmasina karar verildi. Ancak mevcut olan Osaka Uluslararasi Havalimaninin etrafi binalarla cevrili oldugu icin genisletme imkani bulunmuyordu. Karada havaalani yapilmasina karsi olan halkin baskilari neticesinde deniz ustunde yapay bir ada insa edilmesine karar verildi. Tabi bu karara karsi cikan balikcilar da hemen sus payi ile susturuldu. 4 km uzunlugunda 1 kim genisliginde bir ada insasina 1987 yilinda baslandi. Burada muhendislerin karsilastigi en buyuk sorun buyuk depremler ve guclu tayfunlardi. 21 milyon m3 toprak icin uc dag kazildi. 10000 isci, 3 yilda 10 milyon is saati ustunde calisti, 80 adet gemi kullanildi. 1990 yilinda ise bu adayi anakaraya baglayan ve 1 milyar dolara malolan kopru insasi tamamlandi. Sonrasinda beklenmeyen gerceklesti ve ada tam 8 m denize coktu. Bu hesaplanan degerlerin cok otesindeydi. Adanin cokmesini kompanze etmek icin ayarlanabilen kolonlar dizayn edildi. Bunun sonucunda 20 yil sadece planlanmasina harcanilan proje, modern projeler arasinda gerceklestirilen "en pahali proje" haline geldi. 1991 yilinda terminal insaati da tamamlandi. Farkli bir mimariye sahip olan terminal projesi de yarisma ile belirlendi. O zamana dek pek uygulanmayan, ancak onun insasindan sonra yaygin olarak bina yapiminda kullanilan bir sekle sahiptir. Bu sekil merkezi yeraltindan gecen bir toroid seklidir. Resimde de acikca gozukmektedir. Ve 1994 yilinda havalimani kullanima acildi. 2001 yilinda Amerikan Insaat Muhendisleri Birligi rarafindan verilen "Civil Engineering Monument of the Millennium" adli odulu alan 10 yapidan biri olmayi basardi. Toplam harcamasi 15 milyar dolarin ustunde olan ve butceyi %40 asan bu proje yapimi esnasinda bu butceyi asmalardan dolayi halktan epey protesto aldi. Yuksek maliyetlerden dolayi yuksek kira ucretlerine sahip havalimani hala borc icinde.
Toroid
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder