Pazartesi, Kasım 19, 2007

DDD Etkinlik - Edebi Sanatlar

Doğru yazalım, Doğru konuşalım, Dilimizi Koruyalım ( DDD )


Yahya Kemal Beyatlı, "Bu dil ağzımda anamın ak sütüdür." der Türkçe için. Fazıl Hüsnü Dağlarca ise "Türkçem benim ses bayrağım." diye simgeler ana dilimizi bir şiirinde. Kuşkusuz Türkçe milletçe var olmamızın en önemli unsurlarindan biridir. Tarih, kültür ve din birligi dışında insanlari birbirine yaklaştıran, bilgi alişverişinde bulunmasını sağlayan yegane unsurdur dil. Büyük batı medeniyetinin en büyük silahlarından biridir işgal ettiği ya da sömürdüğü topraklardaki yerel halkin dilini unutturmak. Dilini unutan yerel halk, kültürünü de millet anlayışını da geçmişinde bırakır ve yeni kültür etkisi altında asimile olur. Bunun ornekleri yeryüzünde çok olmasına rağmen benim yakın tarihten aklıma ilk gelen örneği 2. Dünya Savaşı’na kadar Norveçli’lerin Sami ırkına dil konusunda yaptığı baskıdır. Dilini yozlaştıran, yabancı kelimelerle kirleten, ona sahip çıkmayan, canlı bir varlık olan dili geliştirmeyen bir toplum için milli birlik ve beraberlikten sözedilemez.

Türkçe’mizi daha iyi kullanmak icin neler yapabiliriz sorusuyla ortaya çıkmış olan Dil Yarası etkinliklerinden birine ev sahipliği yapmak da bana kısmetmiş. Bugüne kadar emek vermiş olan herkese oncelikle tesekkürler. Konu olarak dilbilgisi kuralları dışına çıkıp, “edebi sanatlar” konusunu işlemeye karar verdim. Günlük hayatta “fırtına olup coşarken”, “ırmak olup akarken”, zaman zaman sevdamızdan zaman zaman üzüntüden “içimiz kan ağlarken”, “biz mutlu olalım diye ağaçlar yemyeşil olmuşken ya da gülen gözlerin yüzünden güller açılmışken”, “ağzından bal akanları” dinlerken ya da “nabza göre şerbet verirken” surekli kullandığımız ama bir türlü isimlendiremediğimiz sözü güzelleştirme yollarından bahsedelim istedim.

Edebi sanatlar, dili kullanırken mana üzerinde oyunlar yapıp, sözü güzelleştirme yollarına verilen genel isimdir. Edebi eserlerde mana ve fikri daha iyi anlatmak, açıklamak, zevkle okunmasını sağlamak ve ifadeyi temin etmek icin Türk edebiyatinda da sıkça başvurulan tekniklerden biridir. Kelimelerin hakiki ve mecazi anlamları vardır ve kelimeleri her yerde öz manaları ile kullanmak bir sure sonra sıkıcı ve tekdüze hale gelebilir. Bunun yerine içimizde kopan fırtınaları, düşlediğimiz hayalleri, düşüncelerimizi kelimelerin mecazi anlamlarına başvururak daha iyi anlatabiliriz. Bir edebi eseri zevkine vararak okumak ve yazarının anlatmak istediğini tam anlayabilmek için diğer bilgilerin yanısıra edebi sanatları da bilmek zaman zaman gerekebilir.

Edebi sanatların en çok kullanılanları şunlardır:


1) Teşbih (benzetme): Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır. Türk sözlü ve yazılı edebiyatında yoğun olarak kullanılır. Bir teşbihde en az iki, en çok dört unsur bulunur. Bunlardan benzeyen ile kendisine benzetilen esas unsurlar (öğeler) olup, benzetme edatı ile benzetme yönü yardımcı unsurlardır. Öğe sayılarına göre teşbihler, unsurların hepsi ile yapılan tam (ayrintili) teşbih, esas unsurlarla yapılan beliğ teşbih, benzetme yönü söylenmeden yapılan mücmel teşbih, benzetme edatı söylenmeden yapılan müekked teşbih denilen kısımlara ayrılır.

Tam teşbihe örnek:


Benzeyen: Mehmetçik -- Kendisine benzetilen: Aslan -- Benzetme yönü: Cesaret ve kahramanlık -- Benzetme edatı: Gibi

Kız tavşan gibi koşuyor.

Yol yılan gibi kıvrılıyor.

Dostlar ırmak gibidir. Kiminin suyu az, kiminin çok..

2) İstiare: İstiare, bir şeyi türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma sanatıdir.
Bu bakımdan istiare hem bir mecaz sanatı, hem de benzetme sanatıdır. Benzetme, yalnız benzeyen veya kendisine benzetilenle yapılırsa istiare sanatı ortaya çıkar. Bu da kendisine benzetilenle yapılıyorsa açık istiare, yalnız benzeyenle yapılıyorsa kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır:

Açık istiareye örnek:

Bu cümlede “elbiseler” kelimesi “yapraklar” yerine kullanılmıştır.

Kapalı istiareye örnek:

... dönerken inleyen tekerlekler.

Tekerleklerin dönerken çıkardığı sesler, hasta bir insanın inlemesine benzetilmiştir.

Her taraf kırık dökük
Dalların boynu bükük
"Kederliyiz" der gibi

Dallar boynu bükük insana benzetiliyor ama kendisine benzetilen insandan söz edilmiyor. Boynu bükük sözcüğü ile insanın bir özelliği vurgulanıyor.

3) Mecaz-ı mürsel: Benzetme maksadı gütmeden bir kelime veya ibareyi öz manalarında kullanılmayacak şekilde ifade etmeye mecaz-ı mürsel denir. Ad Aktarması, düz değişmece ya da metonomi diye de adlandırılır. Günlük yaşamda da yaygınlıkla kullanılan mecaz-ı mürsel, iki nesne ve kavram arasında çok çeşitli ilgiler kurulmasıyla gerçekleşir. Neden yerine sonucun (bereket yağdı gibi), içindeki yerine kabın (sobayı yaktık gibi), özel yerine genelin (at yerine hayvan gibi), soyut kavram yerine somut adın (gözüme girdi gibi), yapıt yerine yazar adının (Siham-ı Kaza okuyorum demek yerine Nef’i okuyorum demek gibi) kullanıldığı çeşitli türleri vardır.

Örnek: “Derse girildi.” denildiğinde, ders söylenip, dersin yapıldığı yer olan dershane kastedilmiştir. Yine “Ateşi yak.” sözüyle, kömür odun vb. gibi şeylerin yakılmasının kasdedilmesi de mecaz-ı mürseldir. Mesela “Ev bu işe ne dedi?” soru cümlesinde kastedilen evin kendisi degil, evin icinde yaayanlardir.


4) Kinaye: Sözlükte "bir fikri kapalı, dolaylı olarak anlatan söz, üstü örtülü, dokunaklı söz" şeklinde tarif edilir. Edebiyatta maksattan dolayı sözü hem hakiki, hem mecazi anlamlara uygun olarak kullanmaktır. Biri için “Açıkgöz” denildiğinde, hakikat manası olan, o kimsenin gözünün açık olduğu anlaşıldığı gibi, mecaz manası olan zeki ve becerikli olduğu da anlaşılır. Bu sözde kasdedilen mecazi manadır. Bir sözcüğü gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden ve engelleyici ipucu olmaksızın mecazlı anlamda kullanma. Bu kullanışta sözün gerçek anlamı da kasdedilmiş olabilir.

Türkçe deyimlerin çoğu mecazi anlamlarıyla kullanıldığı için kinayedir.

Örnek:

a) Bulamadım dünyada gönüle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken

Gül ve diken hem gerçek hem mecazi anlamlarıyla kullanılıyor. Ancak asıl kastedilen mecazi anlamları. Şair hem birleşik kinaye hem uzak kinaye yapıyor.

b) "Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder."
c) "Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır gelmez."
d) "Bu taşı bize dostumuz atıyorsa durup düşünmemiz gerekir."

e) Yaptığı hatayı anlayınca yüzü kızardı.

f)

5) Ta’riz: Sözcük anlamıyla dokundurma ya da taşlama demektir. Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir. Sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Ayrıca ta’riz ile kinaye karıştırılmamalıdır. Ta’rizde mecaz anlamından ziyade sözün karşıt anlami daha önemlidir. Duz yazida ta’riz bazen parantez icinde unlem işareti ile belirtilir.


a) Örnek: Tersinden Öğüt

Her nere gidersen eyle talanı,
Öyle yap ki ağlatasın güleni,
Bir saatta söyle yüzbin yalanı,
El, bir doğru söz seylerse inanma.

b) Eline geçeni aşırmaya bak

Doğru gidenleri şaşırtmaya bak

Herkese tuzak kur düşürmeye bak

Şerefsizlik şeref olduktan sonra

c) "Ne kadar kültürlü olduğu ( ! ) yazılarından belli."

Her iki sair de ta’riz sanatı yapmış, asıl söylemek istediklerinin tam tersini ifade etmişlerdir.

6) Teşhis ve İntak: Teşhis, insan olmayan varlıklara insanların yaptığı işleri mecazi olarak yaptırma; intak da bu varlıkları söyletme, konuşturma sanatıdır. Teşhis ve intak daha çok fabllarda kullanılır.

Örnek:

a) Testi ile Güğüm

Güğüm bir gün testiye,
“Yola çıkalım” dedi.
Testi “Korkarım” dedi.
Evde kalmak istedi.

Çünkü onu en küçük,
Bir vuruş hemen kırar.
Güğüme, boynu bükük,
Dedi ki “Hakkınız var.”

“Sizin deriniz benden,
Çok daha fazla sağlam.
Siz gidiniz fakat ben,
Size yoldaş olamam.”

Burada testi ve güğüm gibi iki varlık, insanlar gibi davrandırılarak teşhis, konuşturularak da intak sanatı yapılmıştır.


b) Deniz ve mehtap sordular seni: “Neredesin?”

c) Adam elini uzattı, tam onu koparacağı sırada menekşe: “Bana dokunma!” diye bağırdı.

d)

Döndüm çakıllara sordum,

Siz kimdensiniz.
Dediler durandan,

Bizi yakın edenden.

(Özdemir Asaf)


7) Tecahül-i arif: Bilinen bir şeyi bilmiyormuş gibi görünerek yapılan sanata denir. Bildiğini veya bilineni bilmemezlikten gelerek nükte yapmak amaciyla yapilir. Çeşitli sebeplerle doğrudan doğruya söylenmek istenmeyen bir söz bu şekildeki ifade ile daha etkili olur.

Örnek:
a)
Beli bükülmüş bir ihtiyar bir gün yolda oturmuş, dinleniyormuş. Onun böyle yere eğilmiş gibi duruşunu anlamamazlığa gelen bir genç; “Ne o efendi baba, bir şey mi arıyorsun?” diye sormuş. İhtiyar, gencin bu ta’rizini anlamamış görünerek; “Evet oğlum, gençliğimi kaybettim.Onu arıyorum.” diye cevap vermiş.

Burada ihtiyarın cevabında tecahül-i arif sanatı yapılmıştır.

b) şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
benim mi allah'ım bu çizgili yüz?
ya gözler altındaki mor halkalar?
neden böyle düşman görünüyorsunuz;
yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Cahit Sitki Tarancı

c) "Dün gece yoktu ki / Bu dağ buraya nasıl gelmiş?"


8) Hüsn-i ta’lil: Bir olayın meydana gelişini gerçek sebebinden farklı olarak hayali ve daha güzel bir sebebe bağlama sanatına denir. Özellikle divan şairleri tarafından çok sevilir.

Örnek:
a)
Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurup gezer avare su

Fuzuli

(Su, hazret-i Peygamberin ayağını bastığı toprağa kavuşmak için, ömür boyu başını taştan taşa vurarak gezmektedir.)

Bu beyitte, suların taşlar arasında sağa sola çarparak akıp gitmesi hadisesi normaldir. Fakat şair onun akışını, Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) duyduğu çok büyük aşk ve hasret sebebiyle, O’nun ayağının bastığı toprağa kavuşabilmek için bir çırpınış sebebine bağlayarak hüsn-i ta’lil sanatı yapmıştır.

b) “Sen gülünce güller açar gülpembe.”

Burada güllerin açması bir kişiye bağlanmıştır. Halbuki gül normalde zamani gelince zaten açar.

c) “Mutlu olalım diye yemyeşil oluvermiş ağaçlar.”

d) “Sen gittin yaslara büründü cihan / Soluyor dallarda gül dertli dertli.”

e) "Sen gelince güller açar bahçemde / Bahar güler kahkahayla."


9) Mübalağa: Övmek veya yermek için bir hususun abartılarak söylenmesi sanatıdır. Duygu ve düşünceler bu sanatla kuvvetlendirilmek istenir. Ancak, zevk ve incelikten mahrum, kaba ve hoş olmayan ölçüsüz çeşitleri, ters etki bırakır ve sevilmez.

Örnek:

a) “dalgalar yükseliyordu ayı elliyorduk, dalgalar çekiliyordu cehennem'deki zebanileri görüyorduk..”

Karadeniz icin Evliya Celebi’nin tanımlamasi mübalağaya iyi bir ornektir.

b) Alem sele gitti gözlerimin yaşından.

c) Aramazdık gece mehtabı yüzün parlarken / Bir uzak yıldıza benzedi güneş sen varken.


10) Tezad: Aralarındaki bir alakadan dolayı birbirine zıd manaları, bir ifadede toplamaktır.

a) Ben de gördüm güneşin doğarken battığını.

b) Neden böyle düşman görünürsünüz? Yıllar yılı dost bildiğim aynalar..

c) Giderken bir buzdagi gibiydin
sicak sulara dogru yuzen
ve dorugunda
bir cift bale pabucunun
asıldıgını soluyordu
eteklerindeki telasli penguin

(Sunay Akın)

***********************************************************

Aslinda yukarida bahsedilen söz sanatları dışında da kullanılan söz sanatları mevcuttur ama okunabilirlik açısından sadece üstte yer verdiklerimden bahsetmek istedim. Umarim sizler icin de eğlenceli ve faydalı bir yazı olmuştur.

Kendi kullandigim ornekler disinda aciklamalar icin de faydalandıgım kaynaklar:

Kaynak 1
Edebiyat Öğretmeni
Wikipedia
Türkçe Bilgi
Türkçe öğretmeni

21 yorum:

Punto dedi ki...

Konuyu çok güzel, inci taneleri gibi işlemişsiniz. Kutluyorum sizi.

Selen dedi ki...

Sevgili Evren,
Konuyu resimlerle o kadar güzel işlemişsin ki... Sanırım şu ana kadarki en güzel anlatım bu.

munevver dedi ki...

Evren, öğrenci olanlara kaynak olabilecek nitelikte, çok hoş, çok anlaşılır şekilde anlatmışsın. Kalemine sağlık.

Sevgiyle,
Nane Limon

Hulya dedi ki...

cok ama cok guzel yazmissin,anlatmissin,tebrikler

Bocuruk dedi ki...

Evrencim,
Emeğine sağlık canım. Ancak 6. maddeye kadar tam okumaya fırsatım oldu kalanını da şöyle bir hızlı okuma şeklinde taradım. Harika anlatmışsın. Hele o çizgilerle desteklemen müthiş güzel olmuş. Akşam evde Merve'ye de okutacağım. Yok yok tadı damağımda kaldı yorumdan sonra kalan maddeleri tam okumaya dönüyorum:)
Sevgilerimle...

Aslı dedi ki...

Kullandığımız edebi sanatların hatırlanmasını sağlayan; anlatımı yalın, zevkli bir ders saati tadındaydı yazdıklarınız. Şemalar ayrı bir renk katmış anlatıma. Tebrik ederim...

Gizem dedi ki...

Son zamanlarda okudugum en guzel blog yazisiydi. Cok keyifliydi.

IŞILCA TATLAR dedi ki...

Evrenciğim,
Edebi sanatları çok çok güzel anlatmışsın. Lise 1'e giden oğluma derslerinde kaynak olarak çok faydalı olacağından eminim. Hele o çizgilerle anlatman sayesinde öğrencilerin bu konuyu unutacağını hiç sanmıyorum. Ellerine, kalemine, yüreğine sağlık.
Sevgilerimle,

Evren Yasa dedi ki...

Yorum birakan herkese yazdiklarindan dolayi cok tesekkur ederim, umarim herkes severek okur.

Burçin'in Denemeleri dedi ki...

Çok güzel ve anlaşılır olmuş, tebrik ederim...

Bocuruk dedi ki...

Evrencim, annenin resimlerine daha önce bakmıştım zaten. Hatta o günden beri de kardeşime göstermekti niyetim hala kısmet olmadı. Demek aynı resim asılı evlerimizde:) Üstelik de benim en sevdiğim tablo o! Ben de kardeşime senin annene hazırladığın gibi bir sayfa hazırlamak istiyorum ama henüz fırsat olmadı. En kısa zamanda inşallah. Annenin resimleri de çok çok güzel:)
Sevgilerimle...

Tijen dedi ki...

Sevgili Evren,
Harika olmuş, eline, koluna sağlık.

incikboncuk dedi ki...

çok güzel anlatmışsın. Aslında bildiğimiz ama koşuşturmacanın içinde hafızamızdan attığımız bilgileri tazelemiş olduk. Örnekleri okuyunca üniversite sınavına hazırlandığım yıllar aklıma geldi :)

eline sağlık

sofi dedi ki...

Okuduğumda kendimi sevgili Edebiyat öğretmenim Tülin Aybars'ın dersindeymişim gibi keyif aldım, Teşekkürler...

Evren Yasa dedi ki...

aslinda zamanim olsa cok daha fazla ve daha kaliteli cizimle renklerdirmek isterdim bu etkinlik yazisini ama bir dahaki sefere insallah diyorum :) nasilsa daha cok etkinlik yapariz biz.

Sanem dedi ki...

Tebrik ederim, çok güzel bir anlatım olmuş.

Adsız dedi ki...

ÇOK TEŞKKEÜRLET İŞŞİME YARADI GERÇEKTEN

Şefika dedi ki...

Merhaba Evren,

Bir süredir bilgisayarımdan uzaktaydım. Yazını ancak şimdi okuma şansım oldu. Çok beğendim. Eline sağlık.

Adsız dedi ki...

insan sırasını düzgün yapar
mecazla niye başlamıyon
ben öğretmenin yazdırdığı sırayı aramak mı zorundayım

Evren Yasa dedi ki...

Son birakilan yorumu genc ve hayat konusunda deneyimsiz birinin yazdigini kabul ederek, silmiyorum..

Hayat sizin sandiginiz kadar kolay degil isimsiz yorum.. biraz zahmet edin de arayin.. Edebi sanatlarin belli bir sirasi yoktur. Ayrica sorunuzun cevabi da evet aramak zorundasin..

Gencligin boyle oldugunu gormek beni gercekten derinden uzuyor.

Adsız dedi ki...

bu çalışmalarınız dilbilgisi konusunda zorlanan benim gibiler için muhteşemmmm
kimse moralinizi bozmasın
herkez hayattan aradığını buluyor