Pazar, Nisan 30, 2006

Haftasonu - 2

Dun cilekli ilk denememi yaptim, cok mutluyum :) Isim annesi de benim. Cilekli kokotoplar.. Esim de hemen sordu, bir yerden mi yaptin yoksa sen mi buldun diye? Cok begendigini soyledi. Ozellikle hindistancevizi sevenler icin guzel bir tatli oldugunu soyleyebilirim. Yalniz sadece 1-2 tane yemek lazim. Epey kalorili bir tatli oldu. Ama tarif ve fotograflar 15 Mayis'ta..

Haftasonu da boylece gecmis oldu. Dun Leuven icinde gezdik, hava cok guzeldi. Bahar her gecen gun geldigini daha cok hissettiriyor. Agaclar rengarenk, pembenin her tonunu bulmak mumkun. Ortak yasam alanlarina laleler ve baska baska cicekler dikmisler. Buradaki belediyeler gercekten iyi calisiyor. Bahar geldigi icin her yeri ciceklerle donattilar. Cok da zevkli yapilan calismalar. Fotograf makinamizi almayi unuttugumuz icin maalesef fotograf cekemedik.

Bugun de ben kendi ofisimde, esim kendi ofisinde calisiyoruz. Ikimizin de bir sunumu var yapmamiz gereken. Hemen hemen tamamlamak uzereyim, biraz da konusma kismina calistim mi tamamdir. Tezimi yazmadan once en son neler yaptim diye bakacagiz. umarim iyi elestiriler alirim.

Haftasonu icin yazacaklarim bunlar, umarim herkes keyifli bir cumartesi pazar gecirmistir.. Sevgiyle..

Perşembe, Nisan 27, 2006

Zeytinyagli Yaprak Sarmasi


Aslinda bize normal gelen bircok sey, yemek anlaminda yabancilara tuhaf gelebiliyor. Bize gelen bir rus ve bir ispanyol cift, bizim uzum yapraklarina pirinc koyup sariyor olmamiza cok sasirmislardi. Normal bildigimiz uzum yapragi mi diye sormuslardi :) oysa bize ne kadar dogal gelir. Burada taze guzel yaprak bulmak cok zor. Turk mahallesinden konserve edilmis ya da vakumlanmis paketlerde aliyoruz, oysa pazara cikip taze taze almak cok daha guzel bence.

Benim yaptigim zeytinyagliginin digerlerinden bir farki yok aslinda, hepimizin bildigi bir tarif. Bence asil onemli noktasi iyi pisirebilmek, hic belli olmuyor, yapraga ve pirince gore oldukca farklilik gosterebilir. Hemen tarife geceyim:

Malzemeler
Yeterince yaprak (500 gr)
500 ml pirinc (ayiklanmis, yikamis)
4 adet sogan
200 ml zeytinyagi
1 tatli kasigi kuru nane
1/2 tatli kasigi karabiber
1/2 cay kasigi pul biber
1 adet domates
Yarim cay bardagi dolmalik fistik (ben genelde daha cok koyuyorum cok sevdigim icin)
3/4 cay bardagi kus uzumu (once yikanir, az sicak suda bekletilir, sismeleri saglanir)
Yapragin tuz durumuna gore tuz (kesinlikle kontrol etmek lazim)
Yarim demet maydanoz (ince ince dogranmis)
1 adet limon

Yapilisi
Once soganlar yagda kavurulur, fistiklar eklenir. Renkleri sararinca, pirinc ve domates rendesi eklenir. O sekilde biraz ocak ustunde tutulur. Almaya yakin baharatlarla birlikte kiyilmis maydanoz ve uzumler eklenir. Sogumasi icin beklenir. Bu arada yapraklar yikanir, suzdurulur ve birbirinden ayrilir. Sonra da bildigimiz sekilde sarmalar sarilir.

Tencerenin altina ve sarmalarin ustune yaprak koymasyi unutmuyoruz. Diptekiler alti tutmasin, tutarsa da yapraklar yansin diye, usttekiler de yapragin rengi kararmasin diye. Yapraklarin ustune de dilimledigimiz limonu koyuyoruz. Tencereye dizdigimiz yapraklarin ustune su ilave ediyoruz. Yarisini gececek kadar su koyuyoruz. Kisik ateste suyunu cekene kadar pisiriyoruz. Soguk olarak ikram ediyoruz sevdiklerimize.

Afiyet olsun.


Çarşamba, Nisan 26, 2006

bugunlerde..

Gecen gun yakiniyordum, isim yok ki yapayim diye. Sanirim hocam bunu duydu ve bana haftaya bir sunum yapma gorevi verdi. Tezimi yazmadan once bir son kez bakalim neler var neler yok diye. Ben de tamam dedim, bu aralar yogunum yani. Teze koyacagim her figuru, her sonucu son haline getirmem lazim. Onlarla mesgul oldugum icin de aslinda yazacak bir suru tarif varken hicbirini simdilik yazamiyorum. Ama su islerimi biraz hafifletirsem, hemen yazarim.

Bu arada yeni etkinligin konusu belli olmus. Cok sevindim, cok sevdigim bir meyve cunku cilek. Hatta kucukken annemler bahcemizde yetistirirlerdi, taze taze yemek kadar guzeli yoktur heralde. Hem simdi manavdan aldiklarimiz kadar kocaman ve tatsiz olmazlardi. Ayni zevki Kanada'da yasadigimiz donemlerde sevgili arkadaslarimiz bizi bir cilek tarlasina goturduklerinde de yasamistik. Hem de yemek serbest. tarlaya giren kisi 1.5 kg cilek almak zorunda ama yiyebildigini de yiyebiliyorsun, sakincasi yok. O da cok guzeldi. Haziran basi aslinda tam cilek zamani ama burada boyle bir tarla bulabilecegimden tereddutluyum.

Etkinligin konusu aciklandigindan beri ben ne yapicam diye dusunuyorum. esime sordum aksam, cilekli turta yap dedi. aslinda cok guzel bir tarif, kayinvalidemden almistim. o da zamaninda alman bir tariften almis. bloglari gezerken benzer bir iki tarif gormustum aslinda o yuzden de farkli birsey yapmak istiyorum ama ne yapsam ne yapsam bilemiyorum :) guzel bir fikri olan varsa paylasirsa sevinirim. Bir de tatli disinda ne olabilir?

Herkese iyi gunler diliyorum simdilik, hoscakalin.

Salı, Nisan 25, 2006

Pofuduk Pogaca

Gercekten bugune kadar denedigim en leziz, en basarili pogaca hamuru budur. Ustune mayali pogaca tanimam. Deneyince siz de ne demek istedigimi anlayacaksiniz zaten. Cuma aksami gelen arkadaslara yapmistim borekten kalan patates icini degerlendirmek icin. Hem cabucak oluyor (benim sadece 30 dakikam vardi mayalamak icin) hem de cok guzel kabariyorlar. Tepsiye dizerken buna dikkat edin, benimkiler neredeyse bir tatli tabagi kadar olmuslardi. Bir de yuvarlak yapmak yerine, mekik sekli verip birlesim yerini de alta getirirseniz hazir pogaca gibi oluyor. Bir de hamur cok kabardigi icin icini fazla fazla koyun, yoksa ici az olmus diyebilirsiniz. Ama sade de yenebilecek kadar guzel bence.

Malzemeler
120 ml zeytinyagi (yarim bardaktan biraz fazla)
2 yemek kasigi tereyagi (yumusak)
600 gr un (aldigi kadar ama buna yakin oluyor)
1.5 yemek kasigi seker
2 tatli kasigi kuru maya
1.5 su bardagi sut
1 kah.fincan su
1 cay kasigi tuz
1 yumurta
1 yumurtanin sarisi
susam + corekotu

Yapilisi
Once su ve sut ilitilir. Icine maya ve seker eklenir, kabarmasi icin bir muddet beklenir. Un elenir, icine tuz eklenir. Karistirilir, ortasi havuz seklinde acilir. Yag, 1 yumurta ve yaglar (zeytinyagi ve tereyagi) bu havuza bosaltilir. Ustune de su sut karisimi dokulur. Yumusak bir hamur elde edilir. Mayalanmasi icin oda sicakliginda 45-60 dakika bekletilir. Kabaran hamurdan cevizden az buyuk parcalar kopartilir, icine istedigimiz ic malzemesi konulur ve kapatilir. Tepsiye araliklarla dizilir. Ustune yumurtanin sarisi surulur, corekotu, susam ya da benzeri tohumlar serpilir. 180 derecede 30-45 dakika ustu kizarana kadar pisirilir.

Ic malzeme icin oneriler:
Patatesli harc: 4 patates haslanir, 1 sogan yagda salca ile birlikte kavrulur.Karabiber, pul biber ve tuz ile birlikte pure haline getirdigimiz patatesin icine eklenir.
Kiymali harc: 1 sogan yagda salca ile kavrulur, 20 gr kiyma eklenir, kavrulur. Karabiber, pul biber ve tuz ile lezzetlendirilir. Arzu edilirse icine 1 patates eklenir (pure halinde olmali).
Zeytinli harc: 1 su bardagi zeytinin cekirdekleri cikarilir. Kekik ve pul biberle lezzetlendirilir.
Peynirli harc: kucuk bir kalip beyaz peynir, yarim demet ince kiyilmis maydanoz ile karistilir.


Bogurtlenli Pastalar


Iki farkli bogurtlenli pasta.. Pandispanyalari ayni ama. Hem de hicbir zaman sorun cikarmayan bir tarif bu. Profiterollu pasta ile ayni pandispanyayi kullandim. Daha once de farkli pandispanyalar kullanmistim ama hicbirinden bu denli memnun kalmadim. Kesinlikle tavsiye ediyorum, ayrica eger kakaolu yapmak isterseniz de, 2 tatli kasigi kakao eklediginiz takdirde hamura, kabarmasinda ya da tadinda bir degisiklik olmuyor. 2 onemli puf noktasi var

1) Firinin kapagini pismeden acmamaniz cok onemli. Oraya dikkat edilirse sorun yok.
2) Unu kattiktan sonra mikserin dusuk devrinde karistirin ve sadece malzemeler karisana kadar cirpin, yoksa panpispanya kekiniz kabarmaz.

Bu pastalarin kremasi icin de benim her zamanki tarif gecerli. 200 ml cig sut kremasi 2-3 yemek kasigi pudra sekeri ile cirpilir. pandispanyanin arasina surulur. Arzu edilen meyve ve cikolata parcaciklari serpilir. Pastanin ustune yarim paket krema 1-2 yemek kasigi pudra sekeri ile cirpilip, kekin ustune spatula ile surulur. Kalan krema da 80 gr bitter cikolata ile eritilir. Biraz soguyunca pastanin ustune dokulur, yanlardan akmasi saglanir. Ustunu de istediginiz gibi susleyebilirsiniz. ben genelde icine koyduklarimla susluyorum ustunu de.

Afiyet olsun..

Pazartesi, Nisan 24, 2006

Misir Unlu Ekmekcikler

Bu ekmeklerin en cok sanki hazir alinmislar gibi olmalari cok hosuma gitti. Her birini farkli birseyle susleyince daha da sirin geldiler benim gozume.

Aslinda olculu bir tarif degil bu, tamamen gozkarari, ama asagi yukari olculer soyle;

150 ml ilik sut + 50 ml ilik su
1 tatli kasigi eritilmis margarin
4 cay kasigi kuru maya
2 tatli kasigi seker
1 cay kasigi tuz
1-2 cay bardagi misir unu (deneyerek gormekte fayda var-ben 2 kullaniyorum ama buradakiler farkli olabilir diye yazmak istedim)
Aldigi kadar un
1 yumurtanin beyazi

Su sut karisiminda maya seker eritilir. Misir unu, normal un ve tuz bir kaba elenir, ortasi acilir, erimis tereyagi ve mayali karisim bosaltilir. Yumusak bir hamur elde edilir. Mayalanmasi icin beklenir. Sonra hamur 4 parcaya ayrilir, her biri 1-2 mm kalinliginda acilir ve rulo seklinde sarilir. Hamurlar tepsiye dizilir.Keskin bir bicakla cizikler atilir, ustune yumurta beyazi surulur, corekotu, susam, hashas tohumu veya keten tohumu serpilir. 200 derece firinda 30-40 dak pisirilir. Tohumlar gercekten bizim icin cok onemli. Iclerinde cok degisik mineralleri barindirmaktalar. Ozellikle ince cekilmis haliyle ekmeklere katmak oldukca faydali. Ben yaptigim tum ekmeklere muhakkak bu tur tohumlardan eklerim. Ozellikle keten tohumu ve hashas tohumu vazgecemediklerimden.

Pazar, Nisan 23, 2006

Profiterollu Pasta


Malzemeler
Pandispanyasi:
4 yumurta
1 paket vanilin
1 su bardagi un
1 su bardagi seker
1 paket kabartma tozu
1/2 cay bardagi suu

Kremasi:
400 ml krema (2 kucuk paket)
2 yemek kasigi kestane puresi
6 yemek kasigi pudra sekeri
50 gr beyaz cikolata
100 gr bitter cikolata

Yapilisi
Yumurtalarin sarilari ve beyazlari ayrilir. Onemli nokta su, beyazlarin icine bir damla dahi sarisi karismayacak. Beyazlar mikserin hızlı ayarında 10-15 saniye cirpilir. Icine seker ve vanilin eklenir, macun kivamina elene kadar gene hizli devirde cirpilir. Sarilar eklenir, karisana kadar cirpmaya devam edilir. Ayri bir kapta un ve kabartma tozu elenir (ben 2 defa eliyorum). Sonra ise yumurtali karisima eklenir. Yaglanmis, unlanmis kaliba dokulur (benim kelepceli kalibim 28-30 cm capinda) ve onceden isitilmis 180 derecelik firinda 30 dak pisirilir. Pisirme suresi firindan firina degisebilir ama pismeden once firini acarsaniz, ortasi sonuyor kekin.

Iki paket kremadan biri ic dolgu olacak, digeri de uste surulecek. Bir paket krema 2 yemek kasigi pudra sekeri ile kati hale gelene dek cirpilir. Kati hale gelince ikiye ayrilir. Birinin icine eritilmis ve ilitilmis beyaz cikolata eklenir, karistirilir (ben mikrodalgada eritiyorum beyaz cikolatayi, icine bir yemek kasigi kati kremadan ekliyorum, sogutana kadar kasikla karistiriyorum). Ayirdigimiz kremanin yarisina da 2 yemek kasigi pudra sekeri ve kestane puresi eklenir ve iyice karistilir. Kekin alt katina once cikolatali karisim surulur bolca, sonra da kestaneli karisim bu katin ustune surulur. Ustune de bitter cikolatanin yarisi kucuk kucuk parcalanir ve homojen sekilde dagitilir. Kekin ust kati kapatilir. Bu sekilde ben 4-5 saat buzdolabinda beklettim. 1 krema paketinin yarisi 2 yemek kasigi pudra sekeri ile cirpilir, iyice kati hale getirilir. Pastanin her tarafina surulur. Bitter cikolatanin yarisi kucuk kucuk dogranir, ustune 100 ml (bir paketin yarisi) krema kaynatilir ve bosaltilir. Hizli hizli karistirilir, homojen ve akici bir kivama gelince biraz sogumasi beklenir ve pastanin ustune dokulur. Ustu de istenildigi gibi suslenir. Benim buzlukta hazir profiterol toplarim vardi. Ic kremadan onlarin icini doldurdum ve toplari tamamen erimis cikolata batirip pastanin ustune yerlestirdim.

Sonuc
Bu pasta, meyveli pastalar kadar hafif degil ama tadina bayildim. Cikolata sevenler icin harika. Ic kremasi da kestaneli oldugu icin degisikti. Ben cok sevdim.

Cumartesi, Nisan 22, 2006

Paskalya Ordegim



Cuma Aksami Cay Saati

Dun aksam esimin enstituden arkadaslari bize geldi. Cok hos zaman gecirdik birlikte. Aksamki menu icin sunlari hazirlamistim;

Zeytinyagli sarma
Mercimekli borek
Patatesli borek
Patatesli pogaca (kalan ic kalmasin diye, hemen bır hamur mayaladim)
Kabakli-havuclu salata
Profiterollu pasta (ic kremasini kestane puresinden yaptim hem hafif hem de degisik oldu)

Tarifleri simdi yazacak kadar vaktim yok ama merak ettiginiz herhangi biri olursa, haftaici yazarim. Simdilik sadece fotograflar burada :) Bu arada patatesli boregin resmini cekmeyi unutmusum. Daha buyuk boyutta gormek icin fotograflarin ustune tiklayiniz lutfen.

Perşembe, Nisan 20, 2006

Dun Gece, Bu Sabah ve Basagrisi

Bugun esimin Dusseldorf'ta bir sunum yapmasi gerektigi icin dun aksam sunum uzerine calismak istedi. Ben de yalniz kalmasin diye ona arkadaslik yapmak istedim. Sonucta ben gidip uyursam, onun da uykusu gelecegi icin calismaz diye dusundum. Hazir uyumuyorken de evdeki utu gibi, mutfak temizligi gibi birkac isi hallettim. Sonra Tolga bana sunumunu yapti. Ikide bir aralara girdim, soyleyeceklerini unuttu :) Ben boyleyim, araya girmeyip sona saklasam olmaz illa arada soyliycem. Neyse, bugun aksam donecek, o zaman nasil gectigini ogrenecegim kendisinden, merakla bekliyorum. Sonra birlikte kahvalti yaptik, saat 3.30'du sanirim. Sonra ilk trenle Bruksele gitmek uzere evden ayrildi 4 gibi. Ben de televizyon izledim biraz 5 gibi sanirim uyuyakalmisim tv karsisinda. Yapbozumu yapmak istedim gece ama insan uykusuz olunca hicbirsey yapmak istemiyor. Sonra 7 gibi uyandim. Kendime gelmem uzun surdu, ayilinca yarin aksamki misafirlerim icin yapacagim pastanin pandispanyasini yaptim. Mutfagi biraz toparladim (ki hala cok bulasik var-sanirim cok daginik calisiyorum, bu huyumu degistirmeliyim-herkes sikayetci, annem, esim, ablam yani mutfakta kiminle calistiysam hep bunu problem yapti :) Elif Karli'nin programini izledim biraz. Bugun "Cavitcim" konuktu. Tiyatrocu konuklar gelince daha renkli oluyor program. Ekler pasta, ispanakli tart yaptilar. Ispanakli tart degisikti ama kalem almak icin iceri kosmaya usenince tarifi alamadim. Saglik olsun. Sonra pandispanyanin sogumasini bekledim, ustunu kapattim ciktim evden. Sehir merkezine gittim telefonum icin kontur aldim. Annemi ve ablami aradim. Ozlemisim seslerini. Onlarla konusunca biraz sarj oldum ama ofise gelip calismaya basladiktan kisa bir sure sonra enerjim yeniden sifira vurdu :)

Aslinda ofiste bu aralar cok rahatim cunku yapmam gereken seyleri bitirdim. Simdi tez yazmam lazim sadece ama yazma kismi benim en sevmedigim bolum. Haziran basina kadar teslim etmem gerekiyor ama sorun cikacagini sanmiyorum, basladin mi hizla sonu geliyor. Yapmam gereken acil isler olsa uykusuzluk demem sarilirim ama yok ki. Ben de dun aldigim dersin notlarini calisiyorum, haziran'da sinav olacak, ama tekrar edersem o donem calismaya gerek kalmayacak. ne komik di mi yasimiz oldu 26, hala derse giriyorum, ders aliyorum, gerektiginde odev yapip, ders konularini tekrar ediyorum. Neyse, bugun derdim baska: saat daha iki olmadi ama ben uyku planlari yapiyorum, ayrica cok basim agriyor. Neyse bunlardi soyleyeceklerim. Soyledim :)

Bu arada bu blog sayesinde Adnan Menderes Anadolu Lisesi'nden arkadaslarimi buldum, cok sevindim. Cok ozlemisim. Burcu, Sena ve Meral (Meral'le henuz iletisim kuramadik ama onun haberlerini de kizlardan aldim) sizi tekrar bulduguma cok sevindim. Oyle ilginc havadisler aldim ki Sena'dan, sok oldum walla. Eski anilar gozumde canlandilar hep bugun ve dun.

Ayrica canim Simgos, sarisin romantik kedi, bana bu blogu acma fikrini verdigin ve destekledigin icin tesekkurler.. Seni cok seviyorum canim arkadasim.

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Ciger Kizartmasi


Esimin severek yedigi tek sakatat urunu. Maalesef ben cok seviyorum yurekti, bobrekti farketmiyor.. Aslinda saglik icin yararli degil biliyorum ama damak tadi iste. Bizim evde de cok pisirmezdi annem saglikli olmadiklari icin ama nereden geliyor ablamdaki ve bendeki bu sakatat sevgisi cozebilmis degilim :) Burada Turk kasabindan aliyoruz cigeri, Turkiye'deki gibi temizlenmis satan bir yer yok, o nedenle ben evde sinirlerini falan ayiriyorum tek tek. Biraz zaman istiyor ama bence lezzetine degiyor.

Tarif cok kolay. Bir kaseye yarim su bardagi un ve bir cay kasigi tuz konulup, karistirilir. Temizlenmis yikanmis cigerler kucuk kucuk kesilir, once bu karisima bulanir sonra da kizgin yagda kizartilir. En son yaptigimda ben sadece sumakli soganla servis etmistim. Ama isterseniz kup kup kesilmis patatesleri kizartip, sonra biberiye ve ince kiyilmis maydanozla cigerin yaninda servis edebilirsiniz. Ya da cigerleri, biraz sirke katilmis az yagda da una bulamadan kizartabilirsiniz. Tabi once ayni tavada soganlari yagda oldururseniz, ustune cigerleri eklerseniz daha da guzel oluyor. Un ile ilk kez yaptim ama en cok bu halini sevdim ben. Afiyet olsun.

Onemli Not: Benim evde yaptigim cigerler her zaman cok yumusak ve lezzetli oluyor. Baska evlerde ise cok sert pisirilmis olanlari da yedim. Bence her zaman yumusak ciger yapabilmenin bir nedeni var: o da benim hicbir zaman cigerleri taze taze pisirmiyor olusum. Kasaptan aldiktan sonra zarlarindan ayirip, kusbasi dogradiktan sonra buzdolabi posetlerine porsiyon porsiyon ayirip donduruyor olmam.. Dondurulmus cigeri de cozdurup o sekilde pisiriyorum. Bu da onun yumusak olmasina sebep oluyor bence. Aklinizda olsun.. Ayni sey deniz urunleri icin de gecerliymis, ama denemedim..

Cok etkilendim

Aksam yemekten sonra oturduk esimle Aliye'yi izlemeye basladik. Aliye dizisindeki oyuncularin gercekten cok iyi oynadiklarini dusunuyorum ben, ozellikle Sinan ve Mico karakterlerinin. Insani hayran birakiyorlar. Bir de bazi replikler cok orjinal. Tabi ayrica dizide Nejat Isler'in rol almasi da benim izlememde onemli bir paya sahip.

Ayse'ye araba carpma sahnesi cok iyi cekilmis. Resmen yerime civilendim, kaldim izledikten sonra. Psikolojim cizildi. Cok etkilendim, gercekten etkileyiciydi. Ama o denli siddetli bir carpma sonucunda kaza yerinde olmemesi Ayse'nin pek inandirici degildi. Belki Ayse orada olseydi, dizi gozumde daha degerli olacakti ama o durumda da dizinin son bolum olmasi gerekirdi. Esim de altin yumurtlayan tavugu kesmezler, merak etme sen Ayse olmez kesin diye teselli etti beni. Ama gercekten acayip etkilendim. Belki izleyenler benimle hemfikir olacaklardir.

Acayip birseydi, paylasmak istedim. Bu arada ilk yapbozumu bitirdim. Ikincisine basladim.

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Yumusacik Ekmek

Gecen hafta icinde yapmistim aslinda bu ekmekleri ama zaman bulup da yazamadim bir turlu. Klasik ekmek gibi degil ama cok lezzetli, ozel konuklarinizin oldugu gunler icin ideal. Turkiye'de ekmek yapmak aslinda herkes tarafindan uygulanan birsey degil. Ne de olsa firindan cikan mis kokulu ekmekleri hazir almak yerine evde ugrasmak, beklemek yasadigimiz hizli dunya sartlarina pek uymuyor. Ama evde ekmek yapmak aslinda guzel bir ugras, zaten hamurla ugrasmak stresi de aliyor. Kesinlikle tavsiye ederim. Ayrica cesit cesit ekmekler uretmek de ayri bir zevk. Ben bazen kepekli, bazen cekirdekli, hashas tohumlu, bazen misir unlu degisik ekmekler yapiyorum. Bu yaptigim oldukca siradan bir tarif ama cok yumusak mis gibi bir ekmek oldu. Ekmek makinam olmadigi icin makina icin uygun bir tarif mi bilemiyorum ama oldukca kolay.

Malzemeler
3 cay kasigi kuru maya
1 yemek kasigi toz seker
200 ml ilik su (1 su bardagi) + 50 ml ilik sut (dortte bir su bardagi)
1 tatli kasigi tuz
Aldigi kadar un (3.5-4 su bardagi kadar yaklasik olarak)
2 tatli kasigi yumusak tereyagi
Ustu icin: 1 yumurtanin beyazi + susam + hashas tohumu + kenevir tohumu (arzuya bagli)

Yapilisi
Ilitilan su+sut karisiminda seker ve maya eritilir. Kopurene kadar 5-10 dakika beklenir. Mayanin kopurmesi cok onemli. Bu asamada sabirli olmak lazim. Un bir kaba elenir, tuz eklenir, karistirilir. Mayali karisim bosaltilir. Yumusak bir hamur elde edene kadar 8-10 dakika yogurulur. Hamuru yogurdukca guzellesiyor. Sonrasinda kabarmasi icin 1 saat beklenir. Bir saatin sonunda hamur iki bezeye ayrilir. Her iki beze de merdane yardimi ile 5-6 mm kalinliginda acilir. bir ucundan baslanarak siki bir rulo yapilir, kat yeri alta gelecek sekilde tepsiye konulur. 30 dakika ustu kapali olarak hamur dinlendirilir. Sonrasinda, bicakla ustune cizikler atilir, yumurtanin beyazi surulur ve istenen tohumlar serpistirilir. Ben hashas tohumu ve susam kullandim.

Afiyet olsun.

Cuma, Nisan 14, 2006

Ayin Etkinligi: Yoresel Yemekler - KETE


Daha once de yazmistim Erzincan yoresinden KETE tarifi deneyecegimi. Internette bloglar arasinda gezindim biraz ama benim bildigim tarzda bir kete tarifini bulamadim. Benimkiler biraz tombik oldular, aslinda daha ince olmasi lazim. Bir de ustune susam ve corekotu konulmaz normalde, sade yenir ama ben suslu olsunlar diye ekledim. Gercekten cok lezzetli, cayin yaninda cok guzel olur.

Malzemeler
5 cay kasigi kuru maya
200 ml su + 50 ml sut (ikisi de ilik olacak)
2 cay kasigi seker
2 cay kasigi tuz
4 yemek kasigi eritilmis tereyagi
Aldigi kadar un

Ici icin: 4 yemek kasigi tereyagi + 6 yemek kasigi un
Ustu icin: 1 yumurtanin sarisi

Yapilisi
Ilik su-sut karisiminin icine maya ve seker katilir ve eriyip kopurmesi icin 5-10 dakika beklenir. Bir kaba un elenir, tuz eklenir ve ortasi acilir. Icine eritilmis tereyagi ve mayali karisim eklenir. Cok sert ya da cok yumusak olmayan orta kivamli bir hamur elde edilir. 20 dakika ustu kapali olarak dinlendirilir. Bu arada ici yapilir. Tereyagi eritilir, un eklenir ve rengi koyulasana kadar kavrulur, aman dikkat iyice de kahverengi olmayacak, sadece rengi donsun. Bu arada bu karisim topak topak olmamali. Un orani fazla olmali yoksa kum kum olmaz. Ozelligi kum kum olmasi, yoksa yagi cok gelmistir. Un miktari az gelirse, eklenmelidir. Hamur 10 bezeye ayrilir. (bu sekilde oldukca 1 porsiyonluk oluyor ama annem olsa bunu 5'e ayirirdi) Her biri unlu tezgah ustunde 30-40 cm capinda acilir. Icine 1.5-2 yemek kasigi kadar icten koyulur. Rulo seklinde sarilir. bir ucunun etrafinda sarilir (salyangoz seklinde). Sonda kalan diger uc altina gelecek sekilde kapatilir. Bu sekilde ustune biraz un serperek kete fazla zorlanmadan (yoksa ici disari cikar, hamur yirtilir) inceltilir. Ben bu asamada cok fazla inceltmedim. Daha ince olsun isterseniz keteleriniz, yavas yavas inceltmelisiniz. Tepsi ustunde yaklasik 25-30 dakika daha bekletilir ve ustune yumurta sarilari surulur. Arzuya gore corekotu ve susam ile suslenir.

Afiyet olsun.

Sonuc Herkes keteyi cok sevmez ama seven de birakamaz. Benim esim ketcap ve yogurt ile yiyor. Ama ben bunca yillik Erzincanliyim, kete tarihinde boyle birsey ne duydum ne de gordum.Umarim denersiniz ve severek yersiniz.

Perşembe, Nisan 13, 2006

Dun aksam ve bu sabah uzerine..

Dun aksam eve gidince baktim ki hazir yemegimiz var, hemen kete denemesine giristim. Aslinda dusundugum kadar uzun surmedi. Cunku annem yaptiginda onlarca yapar kete ve kocaman kocaman olurlar. Tabi ben annem kadar ince ve kocaman acamadigim icin, benimkiler bana benzedi. Tombidik keteler oldular :) Ama tadlari guzeldi. Ayrica ilk defa denememe ragmen basarili bir girisimdi bence. Eskiden annem yapardi, ben yaninda yamak olarak calisirdim. Ketelerin ustune yumurta surerdim, iclerini koyardim, vs. Ama dedigim gibi icini annem tencere ile kavururdu, o kadar cok olurdu. Annem cok guzel yapar bu arada keteyi, gidince isteyeyim annemden. Kete efendiler, yarin fotograflari ile birlikte burada olacak kendileri. Bugun makinadan aktarmadigim icin resimleri, tarifi veremiyorum efendim. Bu ay ilk defa etkinlige katilacagim icin de ayrica cok mutluyum, belirteyim hemen.

Neyse kete firindan sicak sicak cikinca, biz yemek yemek yerine cayin yaninda kete yedik aksam. Ben cok abartmadim malum kilo vermek istiyorum ama Tolga sevdi epey de yedi. Mutlu oldum ben de. Insan yaptiklarinin sevildigini, severek yenildigini gorunce daha bir mutlu mutlu yapiyor. Sonra birlikte biraz televizyon izledik esimle. TV8'de bir yarisma programi var Baylar Bayanlar isminde sanirim. Ona biraz takildik, eglenceli bir program. Sonrasinda ben yapbozumun basina gectim ama konsantrasyon eksikligim yuzunden pek parca bulamadim, bitmedi gitti su yapboz da. Aslinda oldukca az kaldi ama dedigim gibi eskisi gibi bir oturusta 50 parca bulamiyorum :(

Sabah da erkenden okula gelmek yerine, once evde calismak istedim. Okumam gereken bir kitap vardi isimle ilgili, onu bitirdim. Ama kahvalti yaparken de televizyondaki sabah programlarina takildim biraz. Elif Karlinin yemek programini cok seviyorum, bazen sabahlari biraz izliyorum, malum biz bir saat geriden geldigimiz icin evden cikmadan once biraz seyredebiliyorum. Ama diger programlar resmen icimi baydi. Aydin'in, Lerzan Mutlu'nun, Seda Sayan'in tarzlari cok acayip geliyor bana. O programlara katilan bayanlari da anlamak mumkun degil. Insanin icinden haykirmak geliyor "Size ne" diye.. Ozellikle Ahu Tugba'nin kurgusal olan hayati, asklari ne kadar komik. Hareketler sozler hepsi calisilmis. Diger taraftan Lerzan mutlu'nun cigirtkanligi.. simarikligi, anlatilir gibi degil. Seda sayan her zamanki seda sayan.. Onun tarzi oyle, o cok gozume batmadi ama onun da yilllardir gelen izleyicileri icimi baydi sabah sabah. Yok murat tasdemir neden vurmus banu alkan'a. Bize ne yahu, bize ne.. Hala anlamiyor musunuz bu insanlar bunun icin para aliyorlar, show yapiyorlar. reklam yapiyorlar. alan razi, satan razi.. Bizler ortada dolasan tazi yerine konuyoruz. Gundemde cok daha onemli seyler var. Turkiye karisiyor, icten karistiriliyor.. Bizi bize vurduruyorlar.. Masa gibi kullaniyorlar bizden olanlari.. Turkiye'nin etrafi kayniyor. Ortadogu'da yakilan ates Turkiye'nin bagrina dusurulmek isteniyor. Vatanin her yerinden hergun neredeyse en az 8-10 tane sehit haberi geliyor. Sehit anneleri cocugumun intikamini yerde birakmayin diye haykiriyor. Biz banu alkanin yedigi tokatin pesinden gidiyoruz. Dedelerimizin kanlari ile sulanan topraklar uzerinde kimbilir hangi kapali kapilar arkasinda ne pazarliklar donuyor, biz ahunun asklari, banunun gordugu siddeti, barbie operasyonunun perde arkasini konusuyoruz. Aslinda burada daha guzel seyler paylasmak isterdim sizinle bu tarz seyler yerine ama ben oylesine sinirlendim ki sabah sabah, yazmadan edemedim.

Olaylarin gercek yuzunu gorebilmek icin okuyalim, daha cok daha farkli bakis acilari ile okuyalim ve ilgimizi dogru tarafa cevirelim. Enerjimizi bos islere harcamayalim, diyorum ve cenemi kapatiyorum.

Herkese iyi gunler dilerim simdilik.

Çarşamba, Nisan 12, 2006

Bir Tespit - Bir Iki Dusunce..

Bloga giren kisi sayisini gosteren sayaci eklememis olsam beni kimse ziyaret etmiyor diye bunalima girerdim yahu. Neden kimse yorum birakmiyor ki. Ben genelde gezdigim sitelerde yorum birakmayi cok seviyorum ama sanirim sadece gezinmekle yetinen de cok kisi var aramizda. Heyy sessiz topluluk, size sesleniyorum :) Bir yorum birakin, yazdiklarini begendik ya da begenmedik deyin, sunlar hakkinda yaz deyin. Di mi ama :)

Ben simdi tekrar Matlab'a doneyim, analizlerime devam edeyim. Bu arada bu ayki etkinligin konusu yoresel yemekler.. Ben de anne ve baba tarafindan Erzincanli oldugum icin Kete denemeyi dusunuyorum. Daha once hic yapmadim. Becerebilir miyim emin degilim. Esimin annesi de Artvin'li, baba tarafindan da Yunanistan gocmeni. Artvin tarafindan da Silon denemeyi dusunuyorum. Ama umarim ikide iki fiyasko olmaz benim icin :) neyse cumaya kadar dediklerimi yapmam lazim, birini bugun birini yarin denerim artik.

Bu arada yaz geliyor malum, ben de Turkiye'ye izine gitmeden once kilo vermek istiyorum. Benim bu kilo verme istegim kronik ama. Yilda 8-10 defa ortaya cikar. Ne guzel dugunden once azmedip 5-6 kilo vermistim, simdi gene azmetme zamani. Yurtdisinda yasamak bana yaramiyor hep kilo aliyorum. Neyse bu aralar karar verme asamasindayim. O yuzden yediklerime dikkat etmeye basladim. Bir de su Leonidas (cikolataci ) ve waffle cilar olmasa hersey daha kolay olacak :)

Bira Cenneti - Belcika

Birayi sevseniz de sevmeseniz de Belcika'ya geldiginizde mutlaka denemeniz gereken seyler arasinda liste basini bira aliyor. Yoresel biralarla birlikte 800'un ustunde bira cesidi var ve o nedenle Belcika dunyada Bira Cenneti olarak biliniyor. Her zevke hitap eden bir cesit bulmak mumkun. Ben alkol sevmeme ve cok nadir kullanmama ragmen, gittigimiz degisik bolgelerdeki yoresel biralari denemek hosuma gidiyor. %4-5'lik alkol oranlarindan %12lere varan genis bir alkol araliginda farkli tatlar bulmak mumkun. Bira deyince hepimizin aklina Turkiye'deki Efes bira tarzi pilsen biralar geliyor. Ama burada biralarin bir kismi (trappist ya da terapist denilebilir) manastirlarda sahici papazlar tarafindan uretiliyor ortacagdan beri. Kendilerine has tekniklerle uretilen her terapist biranin tadi digerinden farkli. Zaten tum dunyada bu sekilde bira ureten toplam 7 (bazi kaynaklar Belcika disinda kalani saymiyor 6 olarak belirtiyor) tane manastir var, ve alti tanesi Belcika sinirlari icinde. Napolyon donemindeki karisikliktan kacan papazlarin yonettigi manastirlarda bu ise baslanmis ve devam ediliyor. Terapist bira sadece bir cesit bunun yanisira Abbey biralar, kirmizi biralar, kahverengi bira, lambik ve saison olmak uzere daha bir suru kategori var. Abbey biralar da terapist bira usullerine gore imal ediliyor ancak daha buyuk ticari merkezlerde uretiliyor, manastir yerine. Abbey bira ureten her sirket bir manastirla anlasmali, onlarin onerilerine gore uretim gerceklesiyor. Lambik biranin ozelligi ise uzun yillar boyunca kanallar acilmis mese ficilarinin icinde biranin fermentasyonun devam etmesi ile uretilmesi. Havadaki yabani mayalarla fermente edilmesi saglaniyor bu sekilde. Burada bira sevmeyenlerin bile icebilecegi tur meyveli biralar. Bogurtlenli, visneli biralar cok yaygin. Meyveli biralar, meyvelerin sekeri ile iki defa fermente olmus biralar. Ancak soylemeliyim ki yemegin yaninda pek hos olmuyorlar.

Biralarin ilginc baska bir ozelligi de her birinin kendine has bir bardaginin olmasi. Nereye giderseniz gidin, bu bardagin sekli buyuklugu degismiyor. Her cafede orada satilan biralara gore yuzlerce degisik bardak bulmak mumkun. Bu yuzden Belcika bira sunumu acisindan da oldukca favori ulkelerden biri. Buradaki resimlerde birkac cesidini gormeniz mumkun.

Benim denedigim biralar hakkinda sunlari soyleyebilirim:
Leffe: Abbey tarzi bira. Bes cesidi var, kapak renklerine gore ayirt ediliyor. En hafifi ve aromasinin guzel oldugu Sarisin Leffe (Leffe Blond). Bunun yanisira esmer Leffe (kahverengi bira), tripel Leffe (alkol orani yuksek), kirmizi ve mavi kapakli Leffe bulmak mumkun. Grimbergen, Kwak da Abbey tarzi. Kwak'in bardagi cok orjinal. Ayrica icinde sampanya gibi baloncuklar gormeniz mumkun.

Westmalle: Terapist biralardan biri. Sanirim iki cesidi var. Esimin en cok sevdigi bira. Aromasi hos bence de.

Hoegaarden: Limon aromali coook hafif bir bira. Bira iciyormussunuz gibi degil. Ben cok sevmiyorum.

Bellevue kriek: Visne aromali hafif biralardan. Farkli markalar icinde en tatli olani bu degil, bunun yerine Lindeman denemelisiniz. Lambik tarzidir.

Duvel: Efes birasi tadinda ben birsey goremedim farkli.

Stella Artois: Ismi cok karizmatik ancak tadi efes gibi. Benim icin ozelligi Leuven birasi olmasi, burada uretiliyor. Zaten o yuzden fabrika cevresinde cok agir bir maya kokusu duyabilirsiniz zaman zaman.

Salı, Nisan 11, 2006

Belcika "Gozlemesi"

Waffle dememek icin biraz arastirma yaptim, karsima cikan sozcuk maalesef gozleme :) Gozleme deyince benim aklima peynirli, patatesli, kiymali soyle sicak sicak tuzlu yufkadan yapilan bir turk aperatifi geliyor. Oysa waffle cok farkli. Ozellikle Belcika wafflelari Turkiye'de yedigimizden cok farkli. Bir kere burada waffle ikiye katlanmiyor. Yani katlanacak kadar ince yapilmiyor. Ozellikle Bruksel'de turistik caddelerde gezinirken mutlaka karsiniza turlu turlu waffle satan kucuk dukkanlar cikiyor. Zaten kokudan hemen anliyorsunuz cevrede waffle yapan bir yerlerin oldugunu. Neyse ki Leuven'de yasiyoruz da o kadar cok sorun olmuyor benim icin. Cunku buradaki ilk bagimliliklarimdan biridir waffle. Aslinda ustune krema koyup, pudra sekeri serpip ya da cilekle susleyip, cikolataya banip yemek mumkun ama ben sadesini seviyorum en cok. En cok o zaman tadina variyorum. Bruksel'e yolunuz duser de waffle denemek isterseniz mutlaka Belgaufra denilen kucuk dukkanlarda denemenizi oneririm ben, tadi digerlerinden gercekten ayirt ediliyor. Ya da hazir pakette satilanlardan alacaksaniz o zaman mutlaka Lotus marka arayin.

Belcika'nin bir de birasi cok meshur, onun icin ayri bir yazi yazmam gerekir. Ayni barda "800" cesit belcika birasi satildigini duydum ama gozlerimle gormedim. Detaylari bira yazimda anlatirim.

Pazartesi, Nisan 10, 2006

Ailem ve Ben

Aslinda uzun zamandir yazmak istiyordum ailem hakkinda ama bugune kismetmis. Hem siz biraz ailemi tanimis olursunuz hem ben de soylemek istediklerimi buradan yazmis olurum.

Ailemden bahsetmeye, ailemize en son katilan esim hakkinda yazarak baslamak isterdim ama ona zaten surekli neler hissettigimi soyluyorum surekli yanimda oldugu icin. Zaten daha once de onun hakkinda cok defa yazdim burada, siz de az cok fikir sahibisiniz. Ben onun yerine Ozgur abimden baslamak istiyorum. Istiklal caddesi'nde cok elit bir otelin restoraninda yedigimiz bir ogle yemeginde tanistim Ozgur abimle. Ablamin bizi tanistirmak icin ayarladigi bir oglen yemeginde cok sevdim Ozgur abimi. Zaten o yuzden her zaman "abim" oldu, "ozgur eniste" yerine. jHer zaman iyi ya da kotu gunlerimde yanimda olarak, bana destegini hissettirerek tum abilik vasiflarini yerine getirmistir kendisi. Ben de onu her zaman cok sevdim, derin bir saygi iile sevdim. Zaten bir abim olsaydi ancak bu kadar sevebilirdim. Hic abim olmamis olmasina uzulurdum cunku bir tanecik de olsa ablamin olmasinin ne denli guzel birsey oldugunu biliyordum. Keske bir tane de abim olsaydi diye cok isterdim kucukken. Saolsun canim ablam, bana dunyalar iyisi bir abi kazandirdi. O oglen yemeginin ardindan zaten ben ablamla ozgur abimin evleneceklerini hissetmis, bunu da ablama soylemistim. Aradan cok zaman gecmeden nisan, dugun derken ailemize hemencecik giriverdi Ozgur abim. Saolsun onlarda kaldigim zamanlarda benim icin hazirladigi pirzola-patates kizartmalarinin, curry soslu tavuklarinin, leziz pizzalarinin ve muhtesem sabah kahvaltilarinin tadi hala damagimda. Antakya-Mersin kokenli olmasi zaten guzel yemek yapmasi icin yeterli, bir de kendi becerileri ve yemek yaparken gosterdigi onem ve dikkat sayesinde cok lezzetli harika tatlar cikariyor ortaya. Tabi ben devamini diliyorum butun bunlarin :) Ozgur abicim, abim oldugun icin, guleryuzunle en tatsiz anlarda bile hep moral verdigin icin cok tesekkur ediyorum sana..


Ablamin yeri bambaska.. O benim en yakin dostum, bana en cok benzeyenim. Annem bile sesimizi ayirt edemiyor. Gecen gun aradim. "Annecim neredesin" dedim, o da sanmis ki ablam geldi kapida onu bekliyor, dedi ki "geliyorum komsudayim hemen iniyorum". "Yok, yok" dedim "ben belcikadayim, hemen gelemem sen acele etme" :) Birbirimizin cok arkadasini keklemisizdir bu ses benzerligi sayesinde. Ablam super keyifli bir insandir, birlikte gezilecek, yeni yerler kesfedilecek nadide insanlardan biridir. Eminonu'ne bir onunla gitmeyi cok seviyorum bir de liseden bir arkadasim var Selin, onunla gitmekten cok hoslaniyorum. Girmedik dukkan, bakmadik sey birakmiyoruz cunku :) Ilerleyen yasima ragmen bana en guzel oyuncaklari ablam almistir (dibik - gulen inegim, porselen bebeklerim, amanin diye sarki soyleyen mavi kurklu bebegim, ve bunlar gibi bir suru oyuncagim ablamin sayesinde var) Diyorum ya beni en iyi anlayan, bana en cok benzeyen.. Baska arkadaslarimin kardesleriyle, ablalariyla olan iliskilerine baktigimda ne kadar sansli oldugumu bir kez daha goruyorum. Canim ablam benim..

Annecim.. Annelerin yeri hep baskadir. Iclal Aydin'in siir kasetini gonderdiginde annem Kanada'ya, gunlerce bikmadan usanmadan dinlemis, (Nimet'le birlikte) coooook aglamisimdir. Ozellikle Huysuz ve Tatli Kadin sarkisi esliginde okudugu bir siir var Iclal Aydin'in.. Nasil ruhuma dokunur anlatamam size.. Hep annemi dusunur, onu daha iyi anladigimi farkettikce buyudugumu anlardim.. Siirden birkac kitayi sizinle de paylasayim (siirin ismi yagmur):

"Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama… "

"Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena… "
Iclal Aydin'dan dinlemek isterseniz

Annem bugun burada boyle olmamin en buyuk mimaridir. Onsuz nerede ne yapiyor olurdum bilemiyorum ama taaa kucucuk yaslardan itibaren elimden tutup benim her zorlugu asmami sagladigi icin ona cok sey borcluyum, binlerce tesekkur yetmez, ona bir yasam borcluyum ben.. Ilkokul ikinci siniftayken ben, beni bir dershanenin sinavina sokmustu annem, ben hic sevmezdim o tur seyleri. O yuzden beni kandirarak goturmustu, cikista bana cikolata alacakti sanirim, ben de yedim numarayi. Sinava gittik trenle. Ben zilin calmasindan (annemin anlattigina gore) yarim saat sonra cikmisim. Herkes gulmus kapida cocuklarini bekleyenler falan.. "Cani sikildi, dayanamadi heralde, yazik" falan deyip sevmisler beni :) tabi annem kizmis, onca yol geldik, niye ciktin kizim diye. Ben de "yaptim ben, bitti" demisim. Tabi cikolatayi almamis annem, sinavdan hemen ciktigim icin. Ama birkac gun sonra sonuclar geldiginde annem cikolatayi almadigina cok uzulmustu cunku dersane 5. olmustum sanirim. Sonra annemle dersanenin mudurunun odasina gitmistik, mudur amca da beni hatirlamisti (erken cikarak aslinda meshur olmusum ama haberim yok tabi). Canim annem benim, cok zor gunler gecirdi ama bize hep en iyisini, en guzelini verdi.. Bu aralar resim yapmakla mesgul bol bol.. Insan 50sinden sonra resim yapmayi ogrenip bu denli guzel seyler yapabilir mi yahu? Benim inanasim gelmiyor, hayran kaliyorum, zaten salonumda onun ilk yaptigi tablolardan biri asili. Ilk ogrenceliklerinden olmasi daha da kiymetli benim icin. Eger ablam firsat bulup annemin resimlerinin fotograflarini cekerse sizinle paylasacagim burada..

Son olarak bugune kadar his bahsetmedigim evimizin babasi.. canim babam.. biricik babam.. duygusal babam.. beni "kuzum" diye seven babam.. Evin kucuk kizi olmak sanirim bazi ayricaliklari da yaninda getiriyor, ama zaten ben hep uslu bir cocuktum, bunun da katkisi vardir sanirim. Ablam agaclara tirmanirken ben korkumdan yerde bebeklerimle evcilik oynardim. Hala da oyleyimdir, ablama gore daha korkak bir yapim var. Kopekten, kustan, fareden, karanliktan, lunaparktaki hizli trenden vs. korkarim.. Babacim benim, emekli olmasina ragmen hala calisan, cok emektar, coook fedakar bir babadir. Kendi isteklerinden fedakarlik yapip, varini yogunu bizlere harcayan biridir benim canim babam. Koken olarak Erzincanli olmamiza ragmen (ben istanbul dogumluyum-erzincani cok istememe ragmen henuz goremedim bile) hicbir zaman dogunun kizlari okutmayan, geri birakan fikirlerine saplanmadan bizleri bugunlere getirmistir. Annemin kisa bir sure icin Almanya'ya gittigi gunlerde bize o kadar iyi bakmisti ki, annem geldiginde kendisi bir hafta yatak dosek yatmisti. Annelik, babalik boyle galiba..

Uzun uzun yazdim size ailem hakkinda.. Paylasacaklarim simdilik bu kadar, herkese sevdikleriyle uzun bir omur diliyorum.

Pur Lezzet

Yillar once bir yemek kitabinda gormustum buna benzer bir patlican yemegi tarifi. Aslinda patlicani kucukken yemeyen ama simdi her yemegini bayilarak yiyenlerdenim ben. Kesinlikle bagimlilik yaratiyor insan bunyesinde :) Uzun zaman yemedigimde ozluyorum. Dun aksam yemegi icin hazirlamistim ama esim de ben de kendimizi tok hissedince bu aksama hazir yemek olmus oldu. Gerci esim bir catal tadina bakti, o yuzden buraya yazabiliyorum cekinmeden. Simdiden afiyet olsun. Isterseniz bu yemege kolay karniyarik da diyebilirsiniz.

Malzemeler
3 adet patlican
300 gr kusbasi et
2 kucuk sogan
1 yemek kasigi salca
1/2 cay bardagi zeytinyagi
1/2 cay kasigi tuz
2 adet yesil biber
pul biber, kekik

Yapilisi
Once patlicanlar yikanir, uzerlerinde birkac yerde catal ucuyla delik acilir, aluminyum folyoya sarilip 225 derece firinda yumusayana dek kozlenir. Aluminyum folyo sayesinde kabuklari sertlesmiyor, yumusacik oluyorlar. Tavada zeytinyagi hafif isitilir, yemeklik dogranmis soganlar eklenir, oldurulur. Salca ve etler eklenir, kavrulur. Istenilen baharatlar katilir. Pismis olan patlicanlar soyulur, ikiye kesilir. Firina dayanikli bir kaba yerlestirilir, ustune pisirdigimiz etli karisim yerlestirilir. Temizlenmis olan biberler de suslemek amaciyla en uste konulur. Kabin ustu aluminyum folyo ile kapatilir ve firinda 200 derecede 15-20 dakika daha pisirilir. Firindan cikarmadan bes dakika once aluminyum folyo alinir, boylece biberler de kizarmis olur. Hem kolay, hem saglikli. Lezzeti de gayet yerinde oluyor. Diyet yapanlar icin bence gayet uygun. Afiyet olsun.

Kusursuz Pizza

Cuma aksami arkadasim geldikten sonra hemen alisverise ciktik. Burada araba olmayinca buyuk seyler aldigimizda zor oluyor malum. Arkadasim da araba kiralamisti buradaki kalis suresi boyunca, bu nedenle bize buyuk kolaylik oldu. Cikmadan once ben pizza hamurumuzu mayaladigim icin dondugumuzde hersey cok daha cabuk oldu. Zaten esim de arkadasim da acliktan bayilmak uzere idiler (ben de tabi). Pizzamiz icin gerekli malzemeleri hemen hazirladik ve koca bir tepsi pizzamizi beklemeye basladik ama degdi dogrusu.

Malzemeler
5 su bardagi un
3 tatli kasigi kuru maya
2 tatli kasigi seker
1.5 su bardagi ilik sut
Yarim su bardagi sivi yag
1 adet yuumurta
2 cay kasigi tuz

Ust malzeme
1 kutu konserve mantar
1/2 kutu konserve misir
Yarim kangal sucuk
300 gr rende kasar
1 kucuk kase cekirdekleri cikarilmis, ikiye kesilmis siyah zeytin
125 gr mozeralla (beyaz peynir de olabilir) - dilim dilim kesilmis
3 adet yesil sivri biber
1 yemek kasigi biber salcasi
1/2 yemek kasigi domates salcasi
1/2 cay bardagi su
Kekik, pul biber

Yapilisi
Ilik sut icinde maya ve seker eritilir. Yumurta, sivi yag ve tuz karistilir mayali sute eklenir. En son un elenir ve hamur iki kat olana kadar mayalandirilir.

Salcalar ve su karistirilir. Once merdane ile hamur tepsi buyuklugune yakin acilir, sonra el ile tepsiye yerlestirilir. Uzerine salcali su surulur. Rende kasar her yere gelecek sekilde dagitilir. Ustune diger malzemeler arzuya gore yerlestirilir. En uste misir, kekik ve pul biber serpistirilir. 220 derece firinda 15-20 dakika pisirilir. Cok pisilirse ustteki malzemeler kurutulur. Hamur piser pismez firindan alinmalidir.

Afiyet olsun.

Elmali Yildizlar Kalpler

Malzemeler
3 su bardagi un
100 gr tereyagi
1 yemek kasigi yogurt
1 cay bardagi pudra sekeri
1 cay kasigi kabartma tozu
1 paket sekerli vanilin

2 orta boy elma
1 cay bardagi ceviz
1 tatli kasigi tarcin
1 cay bardagi esmer seker (yoksa beyaz da olur)

Yapilisi
Elmalar rendelenir, tarcin, ceviz ve esmer sekerle karistirilir ve tencerede pismeye birakilir. Suyu cekene kadar beklenir.
Ayri bir kapta un elenir, ortasi acilir. Kalan malzemeler eklenir ve yumusak bir hamur elde edilir. Bezelere ayirilir, merdane yardimi ile 4-5 mm kalinliginda acilir. Arzu edilen kaliplarla hamur kesilir. Ortaya soguyan ic malzemeden konulur ve ustune ayni sekil kapak kapatilir. 170 dereceye isitilmis firinda 20-25 dakika kizarmadan pisirilir.

Afiyet olsun.

Cuma, Nisan 07, 2006

Cilekli ve Bogutlenli "Peypasta"


Evet, "peypasta" ibaresi benim tanimim. Lahmacun peynirli oldugu zaman peymacun oluyor da neden yaspasta peynirli oldugu zaman cheesecake olsun di mi? O da peypasta olsun diye dusundum. Umarim sizler de begenirsiniz bu ifadeyi :)

Bu aksam arkadasim bize kalmaya gelecek, onun icin dun aksam peypasta hazirladim.

Malzemeler
30 adet kedidili biskuvisi (buradakiler biraz kucuk oluyor yaklasik 200 gr)
4 kasik tereyagi
1 yemek kasigi cig krema
1/2 su bardagi dovulmus ceviz ici (koymasaniz da olur)
20 gr bitter cikolata (bu da olmasa da olabilir - ben cikolatayi cok sevdigim icin genelde herseye kullaniyorum)

200 gr krem peynir
200 ml cig krema
2 paket tart jolesi (dr.oetker'in kucuk paketlerde satiliyor)
200 ml su (1 su bardagi)
8 yemek kasigi seker
8-10 adet cilek (ince ince kesilmis - kucuklerse butun kalabilirler)
20-25 adet bogurtlen (butun halde kullandim ben)
1 tatli kasigi nisasta
2 tatli kasigi pudra sekeri
1/4 (ceyrek) cay bardagi su

Yapilisi
Taban: Biskuvileri rondodan gecirin, cevizleri, iyice yumusamis tereyagini, kremayi ve erimis cikolatayi ekleyip iyice harmanlayin. Kelepceli kalibinizin altina isterseniz once o buyuklukte yagli kagit serip ustune bu karisimi iyice bastirirarak yerlestirin. Kalibin kenarlarini cok az yaglayarak buzdolabinda bekletmeye baslayin kalibi.

Krema: Peynir ile 4 yemek kasigi sekeri iyice cirpin. Ocakta 2 paket tart jolesini, 200 ml su ve 4 yemek kasigi seker ile bir tasim kaynatin. Oldukca kati olacak zaten butun malzemeyi katilastiran da bu. Hemen peynirli karisima ekleyin ve cirpin. Biraz soguduktan sonra kremayi kati hale gelene kadar karistirin mikserle (kivami cok kati olmali) sonra karisima bunu da ekleyin ve miksersiz karistirin. Tabanin ustunu cileklerle ve bogurtlenlerle alttaki malzeme gozukmeyecek sekilde kapatin. Malzemesi bol olmali. Kalan meyveleri kucuk kucuk dograyip kremanin icine karistirin. Meyvelerin ustune kremayi dokun ve en az buzdolabinda 3-4 saat bekletin.

Sos: 5-6 adet bogurtleni, nisasta, pudra sekeri ve ceyrek cay bardagi su ile cezveye alin. Kaynayana dek karistirin. Katilastigini goreceksiniz. Iyice sogutup(ben 1-2 saat bekledim iyice sogumasi icin), pastamizin ustune dokelim. Cok kalin bir tabaka olmuyor ama cok hos gozukuyor. Isterseniz bu sosu tartlarin ustune jole yerine de kullanabilirsiniz ben dun ilk defa denedim bundan sonra tart ustune hazir jole koymama karari verdim. Hem cok dogal, hem mis gibi kokuyor.

Sonuc
Fotograflarini gorup siz karar verin diyorum :)

Perşembe, Nisan 06, 2006

Japonlar Veya Caponlar

Cok sevdigim bir reklamin slogani idi bu. Ama gercekten bu adamlar caliskanliklari sayesinde her isin altindan kalkmislar. 1940'larda bu ulkenin acimasizca atom bombalarina hedef olmus olmasina ragmen bu kadar kalkinmis olmasi bence takdir edilmesi gereken birsey. Sosyal yasamlari konusunda soylenecek soz yok, o ayri. Ozellikle kadina verilen deger cok alt seviyelerde, o konuda Ataturk'un bizlere vermis oldugu haklara, ayricaliklara sukretmek lazim. Yoksa biz de hala erkek otur demeden oturamayan, kalk demeden yerinden oynayamayan kisiliksiz yaratiklar olacaktik. Kanada'da cekik gozlu nufus orani epey yuksek ozellikle benim yasamis bulundugum Vancouver'da (%35 civarindayddi sanirim). Bizim labda calisanlar da vardi. Laboratuvar ortaminda oldukca sessiz, kendi kendine olan bir arkadasin esinin yaninda ne kadar sert ve maco oldugunu gordukten sonra cok sasirmistim. Esi de oyle guzel, oyle sirin bir kizdi ki. Bizimle konusmaya, yemek yemeye hatta oturup kalkmaya bile utaniyordu. Oyle bir dengesizlik var yani Japon toplumunda.

Benim bugun yazmak istediklerim aslinda bambaska bir konuda. Takdir ettigim teknolojileri, kucucuk ulkede, her toprak parcasini degerlendirmeleri ile ilgili yazmak istiyorum. Makina muhendisi olarak benim calisma alanim uretim. Uretim konusunda belki de herkesin ornek almasi gereken bir toplum Japonlar. Bunlar zamaninda dusunmusler demisler ki bizim topragimiz az, tarim yapilmaya musait degil. Biz kendimiz yoktan varederek disari mal satamayiz. O halde ne yapacagiz, disaridan ucuz mal alacagiz, ya da hammadde ve bunu burada yuksek teknoloji urunu haline getirip aldigimiz kat kat fazlasina disari satacagiz. Ve adamlar bunu yapmislar. Cok ilginc uretim ve deney yontemleri gelistirmisler. Fabrikalarindaki yer sikintisindan dolayi herseyi yanyana dizmek yerine, ustuste dizerek kule sistemi ile calismislar. O kadar cok sey var ki aslinda, ben bu adamlarin teknolojilerini ve pratik zekalarini seviyorum.

Gecen sene bu zamanlar Eskisehir'de bir otelde kalirken, kucuk bir toplanti oncesinde televizyon izliyordum odamda. Japonlarin meshur deniz ustune insa ettikleri bir havalimanlari var onun hakkinda bir belgeseldi. Yabanci bir kanaldaydi program. O kadar cok hayran hayran izledim ki toplantiya gidesim bile gelmedi (gittim o ayri :) ) Programin sonuna gelemeden ayrilmak zorunda kaldim. O gun edindigim bilgiler ve bugun internetten biraz bilgi arayisi neticesinde elde ettiklerim ile birseyler yazmak istiyorum belki sizlerin de ilgisini ceker bu konu.

Adanin insaati esnasinda.. Cercevesi belirlenirken.

Terminal binasindan bir goruntu..

1960'li yillarda Kansai bolgesi ticaret konusunda oldukca geri planda kalmaktaydi ve musterilerini Tokyo'ya kaptirmaktaydi. Bu yuzden Osaka'da yeni bir havaalani yapilmasina karar verildi. Ancak mevcut olan Osaka Uluslararasi Havalimaninin etrafi binalarla cevrili oldugu icin genisletme imkani bulunmuyordu. Karada havaalani yapilmasina karsi olan halkin baskilari neticesinde deniz ustunde yapay bir ada insa edilmesine karar verildi. Tabi bu karara karsi cikan balikcilar da hemen sus payi ile susturuldu. 4 km uzunlugunda 1 kim genisliginde bir ada insasina 1987 yilinda baslandi. Burada muhendislerin karsilastigi en buyuk sorun buyuk depremler ve guclu tayfunlardi. 21 milyon m3 toprak icin uc dag kazildi. 10000 isci, 3 yilda 10 milyon is saati ustunde calisti, 80 adet gemi kullanildi. 1990 yilinda ise bu adayi anakaraya baglayan ve 1 milyar dolara malolan kopru insasi tamamlandi. Sonrasinda beklenmeyen gerceklesti ve ada tam 8 m denize coktu. Bu hesaplanan degerlerin cok otesindeydi. Adanin cokmesini kompanze etmek icin ayarlanabilen kolonlar dizayn edildi. Bunun sonucunda 20 yil sadece planlanmasina harcanilan proje, modern projeler arasinda gerceklestirilen "en pahali proje" haline geldi. 1991 yilinda terminal insaati da tamamlandi. Farkli bir mimariye sahip olan terminal projesi de yarisma ile belirlendi. O zamana dek pek uygulanmayan, ancak onun insasindan sonra yaygin olarak bina yapiminda kullanilan bir sekle sahiptir. Bu sekil merkezi yeraltindan gecen bir toroid seklidir. Resimde de acikca gozukmektedir. Ve 1994 yilinda havalimani kullanima acildi. 2001 yilinda Amerikan Insaat Muhendisleri Birligi rarafindan verilen "Civil Engineering Monument of the Millennium" adli odulu alan 10 yapidan biri olmayi basardi. Toplam harcamasi 15 milyar dolarin ustunde olan ve butceyi %40 asan bu proje yapimi esnasinda bu butceyi asmalardan dolayi halktan epey protesto aldi. Yuksek maliyetlerden dolayi yuksek kira ucretlerine sahip havalimani hala borc icinde.
Toroid

Cok Mutluyum!!

Ay ay ay nasil mutluyum anlatamam, aksamdan beri heyecandan o kadar zor uyudum ki. Esim dun aksam bana surpriz yapmis. Gelirken ne zamandir almayi dusundugumuz ancak daha uygun bulabilir miyiz diye arastirma yaptigimiz Nikon D50 fotograf makinasini alip gelmis. Uzun zamandir ben cok istiyordum (en cok da bu blog icin yaptigim yemeklerin fotograflarini cekebilmek adina), surekli internette arastirip ona linklerini gonderiyordum. Sanirim bu kadar cok istedigimi farkedince o da daha fazla dayanamadi. Montuna saklamis, gelir gelmez zaten butun esyalari ile birlikte yatak odasina gitti, montunu yatagin ustune koydu, ben de sasirdim, aslinda cok duzenlidir. Gelir gelmez herseyi yerli yerine koyar. Aksam yemegi birlikte hazirlayacagimiz icin ben de birsey yapmamistim onu bekliyordum (zaten epey de gec geldi) o "hadi sen mutfaga gec, malzemeleri cikar ben de geliyorum" dedikce pesine kuyruk oldum adeta sonunda dayanamadi, "montumu asar misin hayatim?" dedi ki surprizi goreyim. Hic boyle bir sey beklemedigim icin cok cok cok cok sevindim, cok mutlu oldum. Canim kocacim beni mutlu etmek icin is cikisi epey uzak olan Carrefour'a gitmis makinayi alabilmek icin. Butun aksam icim icime sigmadi, once pilinin dolmasini bekledik. Hafiza karti olmadigi icin henuz birsey cekemedik (bugun hemen almaya gidiyorum ogleden sonra) ama bu aksam butun hazirliklarimiz tamam olacak umuyorum. :)

Canim kocacim seni cok seviyorum, bu harika surprizini de hicbir zaman unutmayacagim diger butun buyuk surprizlerin gibi... iyi ki yanimdasin.

Çarşamba, Nisan 05, 2006

WMF bicak kullandiniz mi hic?

Uzun zamandir kendime guzel bicak alma ihtiyaci icindeydim. Buraya geldigimiz ilk zamanlar aldigimiz ucuz, dandik bicaklarim vardi, baslarda cok guzel kesen. Ama zamanla ilk gunku keskinliklerinden pek eser kalmadi. Haftasonu esimle bicak almak icin buradaki mutfak malzemesi satan dukkanlara gittik (zaten benim bildigim 3 tane guzel yer var aradiginiz herseyi bulabileceginiz Leuven'de). Bu tur dukkanlarda resmen kendimi kaybediyorum. Oyle guzel seyler var ki.. Tamam bircogunu belki hayatinizda 1 ya da 2 sefer kullanacaksiniz ama gene de ben seviyorum.. Patates kesme makinasindan, muz tutacagina, muskat rendesinden her cesit silikon olan ya da olmayan degisik sekillerde kek kaliblarina ne ararsaniz bulabiliyorsunuz. Bicaklari tek tek almayi dusunmustuk aslinda onceleri ama tanesinin 60-70 euro oldugunu gorunce bu fikrimizden vazgectik cunku takim halinde satilanlar cok daha ucuza geliyor bu sekilde. WMF'in besli bir bicak setini aldik sonunda. Zaten toplam 3 adet set vardi, ikisi de WMF degildi (o da cok iyi bir marka ama ben adini hep unutuyorum, iki tane cop adam var hani yanyana). WMF markasi her zaman benim tercih ettigim bir markadir, zira catal bicak takimimizi da WMF almistik yine buradan. Turkiye'de cok daha pahali oldugunu duymustum zaten cok yaygin da degil. Ben biraz daha bakalim dedim esime ama o israrci olunca aldik. Biraz tuzlu oldu tabi (180 euro) ama eve gelip kullanmaya baslayinca aslinda bugune kadar bicak kullanmamis oldugumu farkettim. Bicak alirken ozellikle kesici kismin butun bicak boyunca devam ediyor olmasi cok onemli yani sapi kirildigi zaman at cope bicak olmamali. Butun bicak kesiti icinde metal parcasindan olmali. Bence bicak agir olmali, kavramasi, tutusu daha kolay oluyor bence bu sekilde. Ayrica sapinin da plastik olmasindan ben son derece rahatsiz oluyorum, o zaman iyi bir bicakmis gibi gelmiyor. Uzun lafin kisasi ben bu bicaklara kesinlikle bayildim, sizinle de paylasmak istedim. Eger siz de almayi dusunuyorsaniz, kesinlikle WMF'e bir bakin derim ben, pisman olmuyorsunuz. Meger bicak ne onemli bir aletmis mutfakta :)

Salı, Nisan 04, 2006

Istanbul deyip gecmeyin

Bugun yahoo'daki eski maillerimi okurken, o zamanlar sadece ayni projede calistigim bolum arkadasim olan esimin bana gonderdigi ilk mailleri okudum. Ben denizi cok sevdigim icin bana kendi cektigi Istanbul fotograflarini gondermis. O zamanlar henuz birlikte degildik. Aslinda bizim iliskimiz cok guzel basladi. Birbirimizi tanimak icin zamanimiz vardi epey. Benim kendi alanimla hic ilgisi olmayan Enerji Yonetimi dersini almamla basladi sayilir butun hikaye. Aslina bakarsaniz, enerji konusu ile yildizim bastan beri barismamisti ama ben su bolumden mezun olmadan en azindan son sinifta enerji konusunu ogreneyim diyerek, biraz da kendimi zorlayarak bu dersi aldim. Hatta dersi birakmamak icin ders birakma haftasinda internete girmedim, kendime engel olamam diye. Bu ders kapsaminda izolasyon proje yarismasina uc kisi secilecekti. Ben gruba girmek istiyordum ama siniftan da kimseyi tanimiyordum. Simdiki esim ve Ersin isminde baska bir arkadasimiz aralarinda anlasmislar, Evren'e de soyleyelim isterse ucumuz projeye talip olalim demisler. Ama o zaman sadece benim Ersin ile biraz sohbetim var, Tolga'yi hic tanimiyorum bile sayilabilir (3.5 senedir ayni bolumdeyiz). Ben de tamam dedim, o sekilde birlikte calismaya basladik. Ersin o donem cok yogun oldugu icin genelde ikimiz calismak zorunda kaliyorduk. E surekli de ders calisilmiyor tabi, oradan buradan sohbet derken konu konuyu aciyor... Bu sekilde birbirimizin sohbetinden, yasam tarzindan hoslanmaya basladik.. Es zamanli gelisen guzel duygulardi bizimkiler.. Tabi sonrasinda araya giren uzakliklar bizi epey yordu, ozlem cektirdi ama neredeyse iliskimize basladiktan 3.5 sene sonra ortak yasamimiza 2005 yilinin Temmuz ayinda adim attik. Hersey cok guzel basladi, umuyorum ki boyle de devam eder.


Bir mail insani nerelere goturebiliyor degil mi? :) Guzel bir nostalji oldu benim icin, o yuzden paylasmak istedim.

Pazartesi, Nisan 03, 2006

Amsterdam'a gittik

Kaynak: http://www.markerelli.com

Yasadigimiz kente cok uzak olmamasina ragmen, gunubirlik gidip donmek icin yorucu olacak kadar uzak olduguna karar verdim Amsterdam’in. Turkiye’den gelen arkadasimizi sabah havaalanindan aldiktan sonra, araba kiralayip dustuk yollara. Yaklasik 2.5 saat suren bir yolculuktan sonra Amsterdam sokaklarinda park yeri ariyorduk. Sehrin ilk kuruldugu yillarda arabalar simdiki gibi ortalarda cirit atmadigi icin, sehrin icinde park edecek yerler oldukca sinirli. Arabayi biraz sehir merkezinin disina park edip, yuruyuse basladik. Neredeyse sehrin bir basindan diger ucundaki merkez tren istasyonuna kadar yuruduk. O civarda oldukca ilgi ceken yapi benim acimdan uc katli bisiklet otoparkiydi. Neredeyse binlerce bisiklet.. Ayrica Amsterdam sokaklarinda bisiklet kullanicilarinin yayalara hic saygisi yok. Bisiklet yolundan yuruyorsaniz kazara, ezilme sansiniz cok yuksek. O yuzden kesinlikle etrafiniza bakmadan nasil olsa arac trafigine kapali bu yol diye dusunerek yurumeyin derim ben, her an arkanizdan gelen bir bisikletli size carpabilir. Birkac tehlike atlattik :) Belcika’da ise durum cok farkli. Ben de burada bir bisiklet kullanicisiyim ve yaya gordugumde her zaman gecis hakkini ona veriyorum, diger tum bisikletliler gibi. Ya da tipki butun araclarin ayni saygiyi bisikletlilere gostermesi gibi.. Ayrica Amsterdam'daki bisiklet kullanici sayisinin da 600.000 oldugunu soylemekte fayda var sanirim. Sehrin nufusunun da yaklasik bir bucuk milyon oldugunu da belirteyim. Amsterdam her yil gunubirlik gelen 15 milyon turisti agirlamaktaymis. 1281 kopruye ve 165 kanala sahip olan kentte 220.000 dikili agac bulunmakta.


Daha once (yaklasik 10 sene once) Amsterdam’a gittigimde bana cok farkli, cok guzel gelmisti bu kanallar sehri. O zaman ilk defa yurtdisina cikiyordum, karsilastirmak icin elimde cok fazla veri yoktu belki. Bir de o sefer gelisimde daha duzgun yuzunu gormustum Amsterdam’in. Ama aslinda sehir cok pis bir kere.. Her yerde copler var.. (aslinda para cezasi da var ama kimse takmiyor sanirim, 70 euro idi sanirim sokaga cop atmanin bedeli) ayrica her yerde muthis bir ot kokusu var. Bazi uyusturucu maddelerin yasal olmasi nedeniyle sokaklarda saticilari, icicileri gormeniz cok dogal.. Hatta cafelerde uyusturuculu kek ya da benzeri seyler bile bulabilirmissiniz. Ama bunlarin sehir merkezinin tam ortasinda olmasi beni sasirtti dogrusu.. Ayrica daha onceki gelisimde Red Light (district) bolgesine de gitmemistim (burasi da aslinda tam sehrin gobeginde). Dun bu bolgenin de kiyisinden kosesinden gectik. Ben nasil bir yer oldugunu cok merak ediyordum, cok duydum ama daha once dedigim gibi gormemistim. Bir kere bu evlerin cok genis pencereleri var ve her pencerede mayolu (ya da bikinili) bir bayan beklemekte ve rutin islerini yapmaktalar (telefonla konusmak, birseyler okumak, disari seyretmek vb.) Disardan bunlari secme imkani var gelen musterilerinin.. Bana fikir de ortam da cok igrenc geldi diyebilirim. Kadinlar adina cok asagilayici buldum, resmen et pazari.. Ama ilginc olan noktayi soyleyeyim hemen, bu bolgeye red light denmesinin sebebi o bolgede bu si yapan evlerin onunde kirmizi lamba yanmakta. Bolge ismini bu lambalardan aliyor.

Kaynak: www.ndsu.nodak.edu

Butun bunlarin disinda oldukca eglenceli bir yolculuktu bence. Funda Arar ve Nilufer sarkilari esliginde benim bir gece onceden hazirladigim boreklerimizle keklerimizle guzel vakit gecirdik. Ayrica Hollanda’nin ‘Old Amsterdam’ peynirini, Amsterdam’in kanallarini, satolarini, zamana meydan okuyan yel degirmenlerini ve rengarenk lalelerini cok sevdik. Ben en cok bu sehrin sulama kanallarini sevdim.. Otlayan kuzularini sevdim..

Hizlandirilmis Amsterdam turu hem degisiklik oldu, hem de bu sehir hakkinda yeni fikirlere sahip olmami sagladi. Oraya gitmek isteyerek bizlere de bu guzel Pazar gununu yasatan arkadasim canim simgosa tesekkurler tekrar.. Cuma gunu yine bize geliyor ama bu sefer planlari Leuven icinde yapacagim :)